Tarih: 19.04.2024 19:43

MUSTAFA RÜŞTÜ ERDELHUN PAŞA

Facebook Twitter Linked-in

MUSTAFA RÜŞTÜ ERDELHUN PAŞA

Mustafa Rüştü Erdelhun Paşa
Siz, idamla yargılanan ilk ve son Genelkurmay başkanımızdınız… Mustafa Rüştü Erdelhun Paşa
Kendisini hapsedemedikleri, idamla yargılayıp asamadıkları, adını tarihin tozlu sahifelerine hapsettikleri, Osmanlıdan, günümüze kadar gelmiş geçmiş, en büyük  Genel Kurmay Başkanımız,    
Siz, idamla yargılanan ilk ve son Genelkurmay başkanımızdınız…    
Mustafa Rüştü Erdelhun Paşa                                                         
                                                              
Kısaca Paşamızın biyografisine bır göz atarak önce kimdir,Türk siyasi hayatına etkileri ve demokrasiye bakışı noktasında tanıyalım ki bu günü anlayalım.
 Asker, Orgeneral, 10. Genelkurmay Başkanı (D. 1894, Edirne – Ö. 9 Kasım 1983, Ankara). Tam adı Mustafa Rüştü Erdelhun’dur. 1914 yılında Harp Okulundan mezun olarak; Topçu birliklerinde Takım Komutanlığı ve Yaverlik görevlerinden sonra İzmir Silah Komisyonunda görevli iken, 2 Nisan 1921 tarihinde Anadolu'ya geçerek Millî Orduya katıldı. 1923 yılına kadar çeşitli birliklerde görev yaptı. 1926 yılında Harp Akademisini kurmay subay olarak bitirdikten sonra; 8. Tümen Kurmay Başkanlığı, Muhafız Bölük Komutanlığı, Harp Akademilerinde Öğretim Üyeliği, 61. Sahra Topçu Alayında Tabur Komutanlığı, Genelkurmay Karargâhında Şube Müdürlüğü, Tokyo Askerî Ataşeliği, 43. Sahra Topçu Alay Komutan Yardımcılığı, Roma ve Londra Askerî Ataşeliği, 42. Topçu Alay Komutanlığı ve 121. Motorlu Topçu Alay Komutanlığı görevlerini yürüttü.

 1945 yılında Tuğgeneralliğe terfi ile 15'inci Tugay Komutanlığı ve Genelkurmay Eğitim Yarbaşkanlığı yaptı. 1947 yılında Tümgeneralliğe terfi ile Genelkurmay Eğitim Daire Başkanlığı, 6. ve 51. Tümen Komutanlığı ve MSB İstanbul Tetkik Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. 1952 yılında Korgeneralliğe terfi ile Tokyo İrtibat Heyeti Başkanlığı, 18'inci Kolordu Komutanlığı ve Genelkurmay 2. Başkanlığı görevlerinde bulunduktan sonra 1956 yılında Orgeneralliğe terfi etti. Orgeneral rütbesi ile 2. Ordu Komutanlığı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevlerini yürüttü. 23 Ağustos 1958 yılında atandığı Genelkurmay Başkanlığı görevinden 3 Haziran 1960 tarihinde emekliye ayrıldı.

  Erdelhun, Genelkurmay Başkanlığını yürüttüğü sırada Demokrat Parti (DP) yanlısı olarak tanındı. Komuta kademesindeki çoğu komutan tarafından da paylaşılan bu tutumun ordunun özellikle genç kurmay subaylar arasında yayılmakta olan huzursuzluğu hızlandırıcı bir etkisi oldu. Silahlı kuvvetler mensupları arasında gelişen darbeci eğilimler, DP iktidarı kadar Silâhlı Kuvvetlerin komuta kademelerine de yönelikti. Bunların sonucu olarak Erdelhun, darbenin gerçekleştiği 27 Mayıs 1960 günü tutuklandı, Yassıada’da kurulan Yüksek Adalet Divanında yargılanarak idama mahkum edildi. Cezası Milli birlik Komitesi tarafından ömür boyu hapse çevrildi ve 1964’te çıkarılan özel afla serbest kaldı

  1. Dünya ve Kurtuluş Savaşı'na katılmış olan Orgeneral Erdelhun; Harp Madalyası, İftihar Madalyası, İstiklal Madalyası ile Mecidiye Nişanı, Alman Demir Haç Nişanı ve Kore Meziyet Nişanı sahibidir. Vasfiye Erdelhun ile evliydi. İngilizce, Fransızca ve Japonca bilmekteydi. 9 Kasım 1983 tarihinde Ankara'da vefat etmiş, Cebeci Asri Mezarlığı'nda toprağa verilmiştir.

  Mustafa Rüştü Erdelhun Paşamızın kısa bır biyografısınden sonra,günümüzün Türk Milletine, ve üzerine alması gerekenlere,Türk Milletinin yarınlarına ışık tutması adına, bir daha hatırlatmakta elzem gördüğümüz, bir şahsiyetin, mücalelerinin aynısının günümüzde de yaşanıyor olması, tarihten ders alamadığımız bazı konuların tekrarının Necip Türk milletinin başına 2. bir MENDERES VAKASI yaşamamak adına gerekli mercilere bir duyuru niteliğinde olan 
bu makalemizi iyi anlamak, iyi analiz etmek gerekmektedir.
  27 Mayıs 1960 darbesine giden süreçte siyasal düzenin dışında ordu eliyle top yekün bir eylemin gerçekleştirilmesinde kuşkusuz tüm aktörlerin tarihi bir yeri ve önemi vardır. Ancak bu aktörler arasında dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun'un konumu ve kişiliği bizce daha ön plana çıkmaktadır. Kurtuluş Savaşı'na ve Milli Mücadele'ye katılmış, uluslararası tecrübesi olan ve seçilmiş iktidarla uyumlu çalışabilen bir Genelkurmay Başkanı'nın halkın iradesine bağlı kalarak, orduyu siyaset dışında tutma gayretleri, hem asker kanadı için hem Türkiye siyasalı için son derece önemlidir. Ne var ki, Türkiye'de ordu-siyaset çalışmalarında gerek gelenekler ve gerekse devletin yönetim biçimi açısından bu ilişkiler sadece siyaset perspektifinden ele alınmıştır. Özellikle demokrasi süreçleri yaşayan Türkiye'de sadece siyasetin ürettiği bilgi, belge ve söylemler üzerinden çalışmalar yürütülmesine rağmen, ordu bünyesindeki aktörler üzerinden ordu-siyaset ilişkilerini anlamlandırmak oldukça güçtür. 10. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun'u 27 Mayıs 1960 darbesi süreci çerçevesinde odağa almak bir nebze de olsa araştırmacıların Türkiye'de ordu-siyaset ilişkilerini anlamlandırması adına önemli bir yaklaşım olacaktır.

  Menderesin idama giden siyasi yolculuğunda neler olduğunu anlamaya çalışalım.
Demokrat Parti, iktidar olmuş ancak bir türlü devlet ve ordu içinde muktedir olmayı becerememişti. Ordu içinde Demokrat Parti aleyhine yükselen dalga, DP’lileri rahatsız ederken, yaklaşan sonu da hissettiriyordu. Özellikle 1957’de Samet Kuşçu adında bir subayın ihbarıyla başlayan 9 Subay Davası ordu içindeki cuntaları gözler önüne sermiş, Demokratları iyice ürkütmüştü. Böylesine bir ortamda güvenilir, demokrasiye bağlı ve başarılı askerlerin yükselmesi gerekiyordu. Rüştü Erdelhun da 1 Ağustos 1958 tarihinde önce Kara Kuvvetleri Komutanlığına, birkaç hafta sonra ise Genelkurmay Başkanlığına getirildi.

  Cuntalara karşı demokrasinin safında
Rüştü Erdelhun’un Genelkurmay Başkanlığı oldukça fırtanalı yıllara denk geldi. Demokrat Parti artan muhalefete karşı kendince önlemler almaya çalışıyor, ancak ülkedeki ekonomik kriz iktidarın gücünü zayıflatıyordu. Ordu’da ise 9 Subay davasında deşifre olan cunta, yer altına inmiş fakat daha sonra kimsenin ceza almamasıyla tekrar faaliyete geçmişti. 9 Subay davasında ceza alan tek subay darbe haberini ihbar eden Samet Kuşçu'ydu. Davada yargılanan cuntacı subaylar, askeri mahkemede suçsuz bulunmuş, Samet Kuşçu ise arkadaşlarına iftira atmak suçundan hüküm giymişti. Böyle bir ortamda Rüştü Erdelhun, yaklaşan tehlikenin farkındaydı ve sık sık bağlı olduğu Milli Savunma Bakanı Ethem Menderes’i uyarıyordu.
 Ancak Adnan Menderes’in çocukluk arkadaşı olan Ethem Menderes, bu uyarılardan Başbakanı hiçbir zaman haberdar etmedi. Yassıada’da tüm demokratlar idam cezalarına çarptırılırken, Menderes’in en yakın arkadaşı Milli Savunma Bakanı Ethem Menderes çok ufak bir cezayla kurtulmuştu. Yakın tarihimizin en büyük ihanetlerinden biri olan bu ihanetin baş aktörü Ethem Menderes, Rüştü Erdelhun ve Adnan Menderes arasındaki diyaloğun da zayıflamasına sebep olmuştu.
  Subaylara bir konuşma yaptı
Rüştü Erdelhun, tüm çabalarına rağmen olayların önüne geçemedi. 1958 yılında Kara Kuvvetleri Komutanı Necati Tacan öldüğünde yerine 3. Ordu Komutanı Cemal Gürsel atandı. Erdelhun Paşa, daha sonra 27 Mayıs’ın lideri olacak Cemal Gürsel’in atamasına da karşı çıkmış fakat bu atamanın yapılmasına engel olamamıştı. 27 Mayıs’a bir hafta kala Harbiyenin bir harekete kalkışacağı raporunu Ethem Menderes’e ileten Erdelhun, bu girişiminden de sonuç alamadı. 26 Mayıs günü Genelkurmay’da subayları toplayarak bir konuşma yapan Erdelhun, onları demokrasiye sahip çıkmaya davet ederken, yanlış hareketlere itibar etmemeleri noktasında uyarıyordu. Daha sonra Erdelhun’un günlüğünde yer verdiği bu konuşma aynı zamanda ordu-siyaset ilişkisine dair esaslı bir manifestoydu..
 Anayasa iç hizmet kanunu ile silahlı kuvvetler, millet iradesi yetkisine verilmiştir. Parlamento ve onun icra ettiği hükümetin elindeki bir kuvvettir. Demokratik rejimlerde parlamento ve hükümet, milletin seçimi ile meydana gelir. Partiler içerisinde en çok rey alan iktidara geçer. Bugün AK Parti iktidardır. Silahlı Kuvvetler parti diye değil, seçimle gelmiş bir iktidar hükümetinin emrindedir. Yarın seçimleri Halk Partisi kazanırsa ordu onun başkanına da itaat etmeye ve emirlerini yapmaya mecburdur. Seçimle gelen hangi iktidar veya partinin herhangi bir kusuru olursa onu millet takdir eder. Ve seçmez, düşürür. Bu günlerde TSK içerisinde bazı eski düzen HAVARİLERİ yine sahnede boy göstermeye başladıkları noktasında duyumlarımız olmakta ve yaşananlardan haberdarız.
Feto Denen melun terör örgütünün kalıntıları tam manası ile temizlenmediği, hatta siyasetin içinde de varlığı göz önünde bulundurduğumuzda AK Partinin son seçimlerindeki kamuoyundaki oy kaybının sebebleri içerisinde olduğu kanaatımız bizlerce malumdur.
 Aradan 63 yıl geçtikten sonra darbeci faşistler ABD'nin planlarına uygun olarak yeni bir kalkışma yapmaya karar vermişler ve merkez karargâhı olarak Kara Harp Okulu yerine Tuzla Piyade Okulunu seçmişlerdir. Çünkü bu Kara Harp Okulu çok göz önünde ve Milli Savunma Üniversitesine bağlı olarak darbe için elverişli değildi.
 Namaz kılan teğmenleri hedef alan bu darbe heveslisi faşist subaylar, kışkırtmalar ile disiplinsizliğin ayyuka çıktığı Piyade Okulunda askerlikte asla kabul edilemez olan subayları darp etme suçunu islemişlerdir.
 Aynı Menderes gibi Erdoğan'da bu çirkin kalkışmayı görmezlikten gelerek örtmeye çalışmaktadır. Menderes bu hatasını idam edilerek şehit olarak ödedi.
Lâkin Erdoğan daha 7 yıl önce gerçekleştirilen 15 Temmuz 2016 kalkışmasında ders almamış gibi görünmektedir. Milli Savunma Bakanı olarak atadığı Yaşar Güler, Genelkurmay Başkanı olarak demokrasi ve hukuk devleti ilkelerinden habersiz bir komutan görüntüsündedir. Darbe karargâhı olarak anılan Tuzla Piyade Okulu'nda meydana gelen kalkışmanın failleri hakkında ciddi bir işlem yapmayarak büyük bir skandala daha imza atmıştır. En azından askeri disiplin için bazı subayları hapse attırması gerekiyordu.
Eğer darbeci teğmenleri koruyan ve hapsetmeyen komutanlar var ise bunun acilen gereği yapılmalı bu sefer görevinde ihmal suçu işleyen komutanları Bakan veya Genelkurmay Başkanı hapse atmalıydı.
 
 Maalesef 63 yıl önce olduğu gibi ordumuz Patagonya Silahlı Kuvvetlerine benzetilmeye çalışılmaktadır.
Bundan sonrasında tekrar acı olayların yaşanmaması için 15 Temmuz 2016 da Kara Harp Okulunda olduğu gibi Tuzla Piyade Okulunun kapatılması veya baştan aşağıya elden geçirilmesi gereklidir. Eğer sonuç alınmazsa disiplinsizlik başka okullara da yansıyacaktır. Çünkü subayların dövülmesi olayına 70-80 civarında öğrenci subay katılmış olup hiç bir askere hapis cezası verilmemiştir.
Askeri Ceza Kanunu çok açık hükümler içermektedir. Kalkışmaya katılan öğrenci subaylar ve bunların azmettiricisi olan başta bölük komutanları derhal hapse atılarak disiplinsizliğin ne derece kötü olduğunu dost düşman herkese göstermek gerekliydi. Fakat aradan bir buçuk ay geçmesine rağmen bütün darbeci komutanlar aynı küfürbaz Osman Özbek gibi serbestçe paşa paşa gezmektedirler.
Darbeci kalkışmalar yüzünden Türkiye en az 40 sene geriye gitmiştir. Daha kötüsü ise darbeci askerlerin kurmuş olduğu “askeri vesayet sistemi” sayesinde her 10 senede bir darbeler yapılması sağlanmıştır. Bu durum son olaydan anlaşıldığı üzere hâlâ devam etmekte hiçbir ders alınmadığı anlaşılmaktadır.
İşte Erdelhun’un sözlerinin aksine hâlâ askeri okullarda devrimci ve darbeci ruhu ayakta tutan eğitime ve müsamerelere devam edilmektedir. Halkın seçtiği yöneticilere bağlılığı arttırmak yerine öğrenciler, CHP’nin faşist ruhlu 6 ok ilkelerini benimsemeye ve itaat etmeye zorlanmaktadırlar.
Umulur ki; Erdoğan hükümeti ülkemizin karşı karşıya kaldığı bu büyük tehlikeye karşı gerekli tedbirleri alır. 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünden şu ana kadar yapılan icraatlar yeterli değildir.
Halkın seçtiği siyasetçilerin yönetimine saygı duyulması için Erdelhun’un yukarıda arz ettiğim konuşmasını bütün askeri okul öğrencilerine öğretmek ve benimsetmek için çalışmalar yapılması zorunludur, vesselam…
 
Bu memlekette İbrahim Ethem Menderesler bitmez.Vesselam

Adnan Şimşek 
Büyük Türk Dünyası Turan Keneşi Kurucu Genel Başkanı




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —