Bil ki, Rabbin sana da selam gönderdi
Karanlık…
Yusuf’un bedeni kuyunun soğuk taşına çarptığında yankılanan bir sızı… O an, dünya sessizdi. Kardeşlerinin sesi çoktan uzaklaşmış, kuyu Yusuf’a bir mezar gibi sarılmıştı. Fakat o, bu sessizlikte bile bir fısıltıyı duydu. Ağrının içinden yükselen bir çağrıydı bu. Seher vakti gelip de o tarifsiz acı dindiğinde bir varlık belirdi.
“Ey Yusuf,” dedi Cebrail, “Rabbin sana selam gönderdi.”
Bir acının dindiği an, bir selamın gelişidir. Çünkü her dindirilmiş sızı, Hakk’ın dokunuşuyla selamete dönüşür. Yusuf’un gözleri göğe çevrildi. Orada, kuyunun derinliklerinde, sızı ve teslimiyet içinde Rabbinin selamına karşılık verdi.
Bilmeliyiz ki bizim de her acımızın dinmesi bir selamdır. Sıcak bir çorba aç midemize indiğinde bilmeliyiz ki er-Rezzâk rızık gönderdi. Yaralarımız kabuk bağladığında anlamalıyız ki eş-Şâfi şifa lütfetti. Kötülüğün ardından adalet yerini bulduğunda fark etmeliyiz ki el-Adl hükmünü icra etti.
Görmek… Asıl mesele budur. Bize ulaşan her güzellikte bir isim gizlidir. Bir dost eli uzandığında yalnızca ona mı bakarız, yoksa el-Vedûd’un sevgisini mi fark ederiz? Bir kapı açıldığında yalnızca tahtadan yapılmış bir çerçeveyi mi görürüz, yoksa el-Fettâh’ın yolumuzu açtığını mı anlarız?
Düşün… Sessizlikte, yalnızlıkta, karanlıkta, acının tam ortasında Yusuf’u hatırla. Ve hatırla ki, her karanlığın ardında bir selam saklıdır. Bir gün, senin de kalbindeki o sızı dinecek. İşte o an, bil ki Rabbin sana da selam gönderdi.
Levent Topaloğlu