Bir İstanbul Serencamı Daha (1)
Aziz İstanbul… Bizim İstanbul…
İstanbul… İstanbul…
İstanbul, Rabbimizin müstesna güzellikte yarattığı bir belde. Sevgili Peygamberimizin (asm) fethini müjdelediği kutlu şehir. Atalarımız “tuz ekmek hakkı” der. Bu tâbiri aradaki derin ve hatırlı hukuku ifade için kullanırlar. Benimle bu kutlu şehir arasında da tuz ekmek hakkı var. Bu şehrin üzerimde emeği ve hakkı büyük.
Bu şehre ilk defa 1975’te üniversite tahsili için geldik. Bu şehrin yapısından dolayı en az on üniversite bitirmiş gibi olduk.
1) İstanbul Üniversitesinin kendi branşında ülkemizin en önde gelen fakültesinin Türkoloji bölümüne kaydolmuş ve bu bölümü bitirme tezimi tamamlayarak ve bütün imtihanları vererek 1979 yılında bitirmiş, diplomamı almıştım. Daha önceleri birçok yazımda belirttiğim gibi kendi sahasında çok tanınmış değerli hocalardan ders almıştım.
2) Önce talebelik vesilesiyle, sonraları araştırmacılık ve yazarlık hevesiyle kütüphanelerle haşir neşir olmuştum. Başta Devlet Kütüphanesi, Süleymaniye kütüphanesi, Millet Kütüphanesi, Üniversite Kütüphanesi, Ali Emiri Efendi Kütüphanesi olmak üzere şehirde sayısı hayli fazla kütüphanelerden çokça istifade etmiş ve bir üniversite daha bitirmiş gibi olmuştum.
3) Dergilerin neşrinde aktif vazife yüklenerek basın dünyasına adım atmış, bu dergicilik kariyeri esnasında pek çok profesyonel gazeteci ile tanışarak o çok stresli dünyanın havasını solumuştum.
4) Daha talebe iken, şehirde organize edilen pek çok konferans, seminer, açık oturum ve sempozyumları takip ederek yapılan konuşmalardan çokça istifade etmiştim.
5) Gerek dergicilik kariyerimde, gerek daha sonraları profesyonel gazetecilik kariyerimde pek çok ilim, kültür, san’at, siyaset adamları ile röportajlar yapmış, onların çok zengin hayat tecrübelerinden istifade etmiştim. Bu simalardan İbrahim Hakkı Konyalı ve İmam Şamil’in torunu Said Şamil ve Cemil Meriç ile çok samimi ahbap olmuştuk. Merhum İbrahim Hakkı Konyalı ile merhum Said Şamil’in gazeteye verdikleri yazıları Osmanlıcadan Latinceye ben çevirir ve daktilo ederdim. Cemil Meriç’e kitap okuyan arkadaşlarımıza refakat eder, sohbetlerinden istifade ederdim.
6) İstanbul’da çok sayıda sahabe mezarı var. Başta Ebu Eyyubel Ensarî hazretleri ve onunla birlikte gelip İstanbul muhasarası esnasında şehit düşen diğer sahabe efendilerimizin mezarlarını zaman zaman ziyaret etmişimdir. Ayrıca pek çok evliya, asfiya, ayan, padişah mezarları da var. Onları da ziyaret edip hatıralarını yad etmekteydim.
7) İstanbul’un müzeleri bir kültür hazinesi ve başlıbaşına bir üniversite. En çok sevdiklerim; Topkapı Sarayı, Askerî Müze, Deniz Müzesi, İslam Sanatları Müzesi… Diğer müzeler de ufuk açıcı. Ancak bu saydıklarım kadar mânâ yüklü değil.
Rabbimin yarattığı güzellikler. Başta Boğaziçi. Buranın Mânevî bekçileri Yuşa Aleyhisselam ve Telli Baba ve bu mezarların bulunduğu mekanların müstesna manzarası… Üsküdar ve sahili, Emirgan Parkı, Yıldız Parkı, Belgrat Ormanı, Sultantepe, Çamlıca, Eyüp Sultan, Haliç ve diğer mesire yerleri.
9) Gazetecilik Hayatı: Bilenler bilir bu meslek çok stresli, çok çileli bir sahadır. İnsanın ömrünü tüketir. Bundan dolayı, “bunlar çok yaşamaz” denildiği için erken emeklilikte birazcık zaman hakkı tanınmıştır. Gazeteciliğin her yönünü öğrendim ve hakkını vererek vazife yaptım. Pek çok manşetlik haberlere imza attım. Yüzlerce röportajlarım, binlerce makalelerim yayınlandı. Ülkemin bütün bölgelerini, bütün şehirlerini gördüm, çiftçilerimizle röportajlar yaptım. Siyasi parti liderlerinin seçim kampanyalarını takip ettim. Başbakanlarla, bakanlarla, Cumhurbaşkanlarıyla uçakta ve otobüste seyahat ettim. Bazılarıyla makamlarında röportajlar yaptım. Bütün bunlar muazzam ufuk açıcı oldu. Bu meslek vesilesiyle ülkemde ve dünyada olup bitenleri daha net tahlil etme melekesi kazandım.
10) İstanbul’da iken 1980-2008 yılları arasında 28 yayınevinde 120 kitabım neşroldu Elhamdülillah. Bu kitapların çoğunu uykumdan fedakarlık ederek kaleme aldım. Uzun yıllar ortalama 4 saat uyudum. Bu kitapların telifi esnasında yüzlerce kitap okudum. (Yalnızca “Ölüm Sonrası Hayat” kitabını hazırlarken 200 kitap okumuştum.) Merhum Prof. Dr. Mehmet Kaplan Hocamız, “Aslan yediklerinden mürekkeptir” derdi. Bu kitaplar için okuduğum kitaplar benim için mânevî gıda oldu ve ufkumu hem genişletti, hem derinleştirdi. Bundan dolayı Rabbime ne kadar şükretsem azdır.
11) İstanbul’da kaldığım 33 yıl boyunca (1975-2008) çok değerli simalarla tanıştım. Yüzlerce, hatta binlerce dost, ahbap ve arkadaş edindim. Bu mânevî zenginlik ve ruh huzuru târif edilmez. Ben onları sevdim, onlar da beni. Şimdi elli yıl oldu. Hâlâ birbirimize gıyaben duâ ederiz.
İşte böyle aziz İstanbul! Senin üzerimde hakkın ve emeğin büyük. Allah senden razı olsun. Seni her görüşte şu duâyı etmekteyim:” Ya Rabbi Cemil isminin tecellisiyle çok güzel yarattığın bu beldeyi İslam’la güzelleştir.” İşte 2025 yılının Ekim ayında yaptığım bu ziyarette de bu duâyı bol bol yaptım…

