BİR YAĞMUR ÖNCESİ VE BİR YAĞMUR SONRASI
Uykumdan uyandım, koştum elime kağıt- kalem aldım. Kül olmuştu içim susturduklarında. Fiziksel manada susmuştum. Kalemim susmuyordu ki… Neden severim onu bilir misiniz? Uğradığım haksızlıkları görmezden gelmedi. Bir bir anlattı herkese. Bir bir hatırlattı bana her daim. O, unutturmak isteyenler var ya, onlar da ters düştü kalemim ile. En çok zarar vermek isteyenlerdir yazmamı istemeyenler. Anlamadım, kalemim anlamıştı. Bu noktadaysam kalemime borçluyum. Kalbimi susturmak istesem de acıyan duygularımı yok saysam da, beni kenara itti ve kalbim ile bağlantıya geçti. İyi ki konuşmuş o kağıtla. Aslında tüm çabam, kendimi korumak isteyişimdendi. Çokça susuyordum, susarsam severler zannediyordum. Sabır gösterirsem anlarlar zannediyordum. Sonra… Ne mi oldu? Acılarımı kimse görmedi, ben bile. Ne yok saydım onları, ne de kimseye anlattım. Sahiplenip acılarımı koskoca bir hayat dersi yaptım.
Zihninize kimlerin sözlerini alacağınızı iyi seçin aziz dostlarım. Zihninizi kirleten, her kimse bunu sadece yalnızlığınıza çekilince anlıyorsunuz. Ara ara yalnızlığınıza çekilin. Kendinizle sosyalleşin. Bedeninize nükseden ağrıları bir bir tespit edin ve temel sebeplerine inin. Vücudumuz da acılara alarm verir. İnsanların bedeninde nükseden bu romatizma hastalığı var ya, çok acı bir şey. Yağmurlu havalarda alarm veriyor. İnce ince ağrıyor acıların ve sonra da damarların. Yağmur gelene dek acı ile kıvranmak… Sonrası, hafiflenen, dinen ağrılar… Yağmurdan çokça kaçarız ya hani. Aslında yağmur değildir, kaçmamız gereken. Islanmak lazım bazen. Yağmurda kalmak lazım. Kaçmamak yağmurdan ve duygulardan… Çünkü en güzel renkler yağmurdan sonra belirir. Adı da gökkuşağı olur. J
Konuşmak, insanların en temel ihtiyacı. Susturanlar var ise yağmuru bekleriz bazen, sonra da gökyüzünde asılı kalırız, bir gökkuşağı misali… Islandık mı? Duygu kütlesine maruz kalırız. Kalmamız gerekir. Çıkması gerekir o duyguların, gün yüzüne. Yani çıkması gerekliymiş, yağmurda kalınca anladım. Dindi ağrılarım. Anlaşılmaya ihtiyacım varmış. Ama anlamak istemedikleri için susturmuşlar. Çünkü anlamak eylemi onlar için tehlikeliymiş. Yağmuru kalemim de seviyor artık. Çocukken yağmurda ıslanmayı, rüzgarda saçlarımı savurmayı tercih ederdim hep. Doğa cesur çünkü. Ondan kaçmak, korkakların işi. Doğanın kucağında bütün huzur, doğanın kucağında tüm cevaplar. Zihnini kirletenlerden kaçıp bolca zihnini temizlediğin yer doğa. Doğanın kucağında ve yağmurun altında… Bir de dans edersek eğer, Friedrich Nietzche’ in şu cümlesine eşlik etmiş oluruz. “ Müziğin sesini duymayanlar, dans edenleri deli sanırlar.”
Kötülük, etrafta bu kadar kol gezerken, iyilere yapıştırılan etiketler var. Amaç; çamur at, izi kalsın. At koşturuyorlar, arkalarındaki kalabalığa güvenerek. İyi olan kalpler azınlıkta çünkü. Vay haline onlara kapılanların… Anlamak istemediler, anlamak istedikleri gibi anlatmayı tercih ettiler. Etiketi eklediler, bunu yapmak kolay oldu onlar için. Fakat zamanla anladım ki, kendi hayatlarını alalede çirkin yaşayanlar, okları hep başkalarına fırlatırlar. Niye mi dikkatleri üzerlerinden dağıtmak için. Sosyolojide etiketleme teorisinde; Becker’ in ifade ettiğine göre, etiketleme;
“ Toplumsal grupların, gerçekleştirdiği ihlaller oluşturulan kurallarda saptama yarattığına” inanıyordu. Yani demem o ki, sevgili okuyucular; Tolstoy’ un da dediği gibi, insanların çoğu onu yapıyor diye, yanlış, yanlış olmaktan çıkmaz.
Çünkü bu toplumsal gruplar, bunu bazen bile bile var eder. Topluluktan güç alır ve yanlış davranışı insanlara doğru gibi sergiler. Kurumlar sosyolojisinde, bu olaya kurumların oluşturduğu toplumsal yapıda, en temel de ihtiyaçlar, varolma çabası, güç gösterisi, liderlik statüsü gibi bir çok kavramdan bahseder.
“İnsan” dediğimiz varlık, eğer ki kendini gerçekleştirme vasfına ulaşmamış ise; bu kavramları hunharca kullanır ve insanları yeri geldiğinde basamak gibi kullanarak harcar. Ne yazık ki, bunları bilmeyenler, bu kişiliklere istemeden boyun eğer veya çıkarları doğrultusunda boyun eğer. Bilinçli bir toplum, bilinçli insanların elinden geçerse eğer kurumlar düzelir. Bunu da çokça okuyarak yapabiliriz. İyi insanlar, iyi yerlerde olmalı. Bir öğretmen kimliği ile sesleniyorum, sevgili öğrenciler, sayın veliler, değerli öğretmenler ve kıymetli halk… Ne olur çokça okuyalım. Kaleme, kitaba, deftere sarılın. Bilmenin zevkine ulaşın. Sevgiyle kalın.
Eylül SEYHAN