TRT 1’de oynayan bir dizi filmden bahsetmek istiyorum. İsmi “Karaağaç Destanı”. İkinci Sezonu başladı. 21. Bölümü de oynadı. Sözde film Urfa yöresinde geçiyor. Ancak bu dizi film o yöreyi bilenlere saç baş yolduruyor. “Peygamberler diyarı” diye bilinen Urfa’ya kurban olun. Dizi filmin başrol kadın oyuncularının başı açık. Diğerlerinin başında yarım yamalak bir örtü var. Ancak hepsinin başı açık. Bir yaşlı kadın var. Dövmeli, saçları darmadağın. Şamanist ritüellerini hatırlatıyor.
Dizide İslamiyet’in İ’si yok. Namaz yok, cami yok. Dizi filmin başrol oyuncusu Celal Ağa evleniyor, nikâh yok. Peki, bu kimin destanı? Ülkemizde çok az sayıda Yezidi, bir başka tabirle Ezidi var. Onların bir kısmı da Urfa’nın Viranşehir bölgesinde yaşıyorlar. Daha doğrusu yaşamışlar. Belki de şimdi hiç yoklar. İşte TRT’de oynayan ve her bölümü için çuvallar dolusu para harcanan film, işte o Yezidilerin bir hikâyesi olsa gerek.
Folklor üzerine hayli çalışmalar yapmış ve bu konuda 7 kitabı neşrolmuş biri olarak konu üzerinde bir dedektif gibi çalıştım ve neticede çözdüm. Yezidiler şeytana tapmakta. Onların dünyasında şeytanın müstesna bir yeri var. (Gerçi onlar “Melek Tavus” diyorlar, ancak o şeytanın ta kendisidir.) Aynı zamanda ağaca da kutsiyet vermekteler. Tıpkı bu filmdeki “Karaağaç” gibi…
Filmde “kötülüğün yüceltilmesi ve âdeta takdis edilmesi var. Filmin başrol oyuncusu Celal Ağa şeytanın temsilcisi. Kötülüğün sembolü. Adam kötülükten başka bir şey düşünmüyor. Öldürüyor, öldürtüyor, yakıyor, yaktırıyor. Herkese, hatta kendi ailesine zulmediyor. Bu adamın yaptıklarını seyredenlerin ruh dengelerinin sarsılması garanti… Bu kötü şahsın etrafındaki adamlar şeytana taparcasına bu kötü adama bağlılar. Vur diyor, vuruyorlar, yak diyor yakıyorlar, sür diyor garibanları sürüp çıkarıyorlar.
Bu zalim adamın eli kolu uzun. Her yere ulaşabiliyor, düzen kuruyor, istediğini elde ediyor. Biraz hayal dünyanızı çalıştırsanız, karşınızda Amerika’yı, İsrail’i görür gibi olursunuz…
Filmin ana teması saçma mı saçma bir hadiseye dayanıyor. Celal Ağa’nın üç kızı oluyor. Dördüncü çocuğu da kız olsa onu ve diğer kızları öldürecek. Hanımı hamile. Rakibi Osman Ağa’yı öldürmüş, onun hanımı da hamile. Şayet onun çocuğu erkek olursa o çocuğu da öldürecek. Ağaların hanımları kendi aralarında anlaşılıyorlar, aynı anda doğum yapıyorlar. Celal Ağa’nın hanımı kız, Osman Ağa’nın hanımı erkek doğuruyor. Bunlar çocukları değişiyor. Film işte böylesine saçma bir kurguyla başlayıp gelişiyor.
Madem filmi ele aldık, söyleyeceklerimiz karnımızda kalmasın. Bir defa bu filmin İslamiyet’le bir ilgisi yok. İslam’a candan bağlı Urfa ile bir ilgisi yok. Bu bir Ezidi destanı. Yani şeytana tapanların destanı. Madem işin içine devletin birimleri, mahkeme, hâkim, savcı sokulmuş, o halde işin içine devlet girmiş demektir. O halde devlet bu zalim adamın hakkından gelmeli ve bölge halkını bu zalimden kurtarmalıdır. Devletin gücü buna yeter. Devletin istihbarat teşkilatı var. Zalimin hakkından gelecek birimleri var. Belki ileriki bölümlerde bunlar devreye girecek.
Sözün özü şu: Dizi filmdeki olanlarla Urfa yöresinin bir ilgisi yok. O bölgeyi çok iyi bilmekteyim. Bir kere hanımları tesettürlüdür. Haremlik selamlığa dikkat ederler. Ulu orta dolaşmazlar ve namahremle görüşmezler. Zalimleri sevmezler ve zalimlerin karşısına dikilirler. İcap ettiğinde mahkemede zalimler aleyhine şahitlikte bulunurlar. O bölgede zalim adam uzun ömürlü olamaz. Zulm ile âbâd olan kahr ile berbad olur.
“Batılı tasvir, safi, zihinleri idlaldir” denilir. Yani kötü şeyleri iyice tasvir etmek, samimi ve saf düşünceli insanları rahatsız eder. Bu dizi filmde baştan sona kötülükler var. Kötülüklerin galip gelmesi var. Neticede belki iyi insanlar galip gelecek, ancak “dereye su gelinceye kadar kurbağanın gözü patlar” misali o neticeyi görünceye kadar insanlarımızın psikolojisi bozulacak.
Bu dizi filmi seyredip bize şikâyetname gönderenlere şu kadarını söyleyelim: Şive taklidi dışında filmin Urfa ve yöresiyle bir ilgisi yok. Film bir Ezidi hikâyesi. Filmin ana kahramanı da şeytanın temsilcisi. Bunu bilin yeter. Evet, film bizim paramızla çevriliyor, ancak bunu kaldırmaya gücümüz yok. TRT’ye de yalnızca şunu söyleyebiliriz, bu parayla bizim çok güzel folklorik değerlerimiz işlenebilir.