MİSAFİR KALEM


BÜYÜK DEDEM KADO

Mehmet Nuri BİNGÖL


BÜYÜK DEDEM KADO
     Birecik’in sabahı başkadır. Fırat’ın üstüne çöken sis, güneş doğana kadar suya sanki bir sır perdesi gibi gerilir; kuşlar yalı boyundaki söğütlere konar; balıkçılar henüz suya açılmamıştır. Fakat bir ses vardır ki, güneşten önce doğar.  Bu Abdulkadir'in havara kayaları yontan balyozunun mihaniki sesidir.
    Kentin en eski sokaklarında yankılanan bu ağır ritim, mermeri ufaltma sesidir. Birecik halkı bu sese alışkındır. Hatta bazı yaşlılar, “Sabah ezanından sonra Kado’nun balyozu çalmazsa, o gün bizim için bereket mahrumudur,” derler.
    Kado—asıl adı Abdulkadir—Kerkük’ten gelmiştir. Sekiz baba önce... Tozlu yollar, kervan gölgeleri, yokuşlardan inen rüzgârlar ve göç eden bir soyun hatırası omuzlarına sinmiştir. 
    Kerkük’te bir soylu  taşçı ailesindendi. Taşı sadece kesmez, okur, üfler, sırdaş olurdu onunla. Dedelerinden kalan hüner, onun parmaklarında esrara dönüşürdü.
    Ama bir gün kader, o aileyi ikiye ayırdı. Büyük dedelerin son toplantısında iki kardeş—Kado ve İsmail—yola çıkmaya karar verdiler. Kerkük daralmıştı; geçim kıt, aile kalabalıktı. 
    “Kervan iki yöne dağılırsa rızık da genişler” demişti babaları. İsmail kuzeyin serin rüzgârlarına güvenmişti: Muş ve Varto taraflarına. Kado ise içindeki su sesini dinledi: “Ben Fırat’a gideceğim.”
**
    Fırat’a yaklaşırken toprak kızıl, kayalar sarıya çalan bir kalker rengine dönünce Kado’nun gözleri parladı.
    “Havara taşının kokusu bu…” dedi kendi kendine. Bu taş, Kerkük’teki ocakları hatırlatıyordu. Kolay işlenir, ama sanata dönüşünce asırlarca dayanırdı.
    Birecik halkı, yabancı bir adamın sabahın dördünde dağın yamacında bir taş ocağına tırmandığını görünce şaşırmıştı. Kado, bir gün biçilmiş otların yanında konakladı, ertesi sabah ise işe koyuldu.
     Taşı yokladı önce—parmak uçlarıyla.
Sonra kulağını dayadı taşın soğuk sinesine. Sanki taş ona:
   “Beni doğru yerden vurursan kırılırım, yoksa kendini de yorarım,” diyordu.
    İşte o gün Birecik halkı ilk kez balyozun buğulu bir ezan gibi yankılandığını duydu.
    **
    Her sabah aynı ritim: Taş kırıldıkça çıkan tiz ses, Kado’nun darbelerini öperek göğe savuruyordu. Kadınlar tandıra hamur götürürken durup dinler,
çobanlar sürülerini Fırat’a indirirken başlarını çevirir, çocuklar okul yolunda taşa vurulan darbelerin tozunu izlerdi.
    Kado’nun yanında çalışan kimse yoktu. Sadece ustalığı değil, ağır bir gurbet suskunluğu da vardı içinde.
Ama Birecik onu sevdi. Kimse bilmezdi bunu; Kado her sabah taş aralarında kısa bir dua ederdi:
    “Yarabbi, bana taşı yumuşat; ben de bu halka helal lokma çıkarayım.”
**
    Zamanla Kado’nun yonttuğu taşlar bütün kente yayıldı. Evlerin kapı kemerleri onun izini taşırdı. Cumbaların altındaki süslü konsollar, çeşme aynaları, mezar taşlarındaki ince motifler…
    Bir gün Birecik’in en zengin tüccarı Halil Ağa, ona şöyle dedi:
    — “Usta, bu taşın huyu sende başka. Ne görüyorsun bu kayada da böyle işliyorsun?”
Kado gülümsedi:
    — “Taşta insan yüzü vardır. İnsan nasıl kırılırsa, taş da öyle kırılır. Öfkeyle vurursan dağılır; sabırla vurursan sanat olur.
     **
    Yıllar geçti. Kado’nun kolları kalınlaştı, saçlarına kır düştü. Bir gün Fırat kıyısında bir yolcu kervanı durdu. Kervanın başındaki adam, yüzünde bozkır yanıklarıyla Kado’ya doğru yürüdü.
    Kado balyozunu bıraktı. Çünkü gelen adamı  tanımıştı. Bu İsmail’di. Muş-Varto dağlarında yaşayan, uzun yıllardır görmediği kardeşi. Kucaklaştılar.
    Bir an Fırat’ın üstünden bir kuş uçtu, ya keçelaynak ya da karabataktı; zaman durdu sanki. İsmail kardeşine baktı:
   — “Sen burada bir şehir kurmuşsun Kado.”
   — “Ben kurmadım. Taş kurdu. Ben sadece dinledim,” dedi Kado.
    İsmail yıllar sonra kardeşinin yaptığı çeşmelerden su içti, merdivenlerdeki taşları okşadı. Tüm Birecik halkı onları tanıdı; çünkü ustanın sessizliği dile gelmişti o gün.
    Gece, Fırat’ın kenarında iki kardeş otururken İsmail şöyle dedi:
   — “Sende taş bile yumuşar. Bana da bir hatıra ver.”
    Kado bir süre düşündü. Sabahın ilk ışığında kardeşini taş ocağına götürdü. Bir blok taşın üzerine iki soy kardeşliğini simgeleyen bir damga işledi; birlikte doğmuş iki çizginin ortada birleştiği bir işaret.
    Bu taşı  yanında götürdü İsmail. Bugün hâlâ Muş-Varto civarında bir mezar taşında, bir ev eşiğinde ya da bir çeşme gövdesinde durduğu söylenir.
    **
   Kado’nun son günü de bir sabahın ilk vuruşuyla başladı. Ama bu kez balyoz sesi bir an sustu. Onu tanıyan herkes irkilmişti.Kado o sabah biraz gecikmişti. Taş ocağına vardığında durdu, Fırat’a baktı. Derin bir nefes alıp balyozunu kaldırdı. Fakat daha indirmeden yere çöktü.
    Birecik halkı, o sabah balyoz sesinin eksikliğini ilk kez buruk bir hüzünle hissettiler. Ustayı Fırat kıyısında, kendi yonttuğu taşlardan yapılmış sade bir mezara koydular.
    Ve kimse mezar taşını düzeltmeye cesaret edemedi; çünkü o taşın üzerinde ustanın kendi el emeği vardı. 
    Yıllar yılları kovaladı, bulutlar akıp geçti yıl yıl. Birecik’in bazı eski evlerinin kapı taşları hâlâ Kado’nun izini taşır. Sabahları Fırat’ın kıyısında kayalardan bir ses gelirse yaşlılar:
    “Bu Kado’nun nefesidir. Usta hâlâ taşa ses veriyor.” diye hasret dokurlar.

YENİ DOLANDIRICILIK SİSTEMİ!

VARİL PATLADI..1 ÖLÜ

BIÇAKLI KAVGADA ÖLÜ SAYISI 2'YE YÜKSELDİ.

FETÖ YENİDEN YAPILANIYOR

ARALAMAYA GİTTİ CANINDAN OLDU.

LİG TABLOSU

Takım O G M B Av P
1.GALATASARAY A.Ş. 14 10 1 3 20 33
2.FENERBAHÇE A.Ş. 14 9 0 5 18 32
3.TRABZONSPOR A.Ş. 14 9 1 4 13 31
4.GÖZTEPE A.Ş. 14 7 2 5 10 26
5.SAMSUNSPOR A.Ş. 14 6 1 7 7 25
6.BEŞİKTAŞ A.Ş. 14 7 4 3 7 24
7.GAZİANTEP FUTBOL KULÜBÜ A.Ş. 14 6 4 4 -1 22
8.KOCAELİSPOR 14 5 6 3 -3 18
9.RAMS BAŞAKŞEHİR FUTBOL KULÜBÜ 14 4 6 4 3 16
10.CORENDON ALANYASPOR 14 3 4 7 -1 16
11.TÜMOSAN KONYASPOR 14 4 7 3 -4 15
12.ÇAYKUR RİZESPOR A.Ş. 14 3 6 5 -6 14
13.HESAP.COM ANTALYASPOR 14 4 8 2 -11 14
14.KASIMPAŞA A.Ş. 14 3 7 4 -7 13
15.İKAS EYÜPSPOR 14 3 8 3 -8 12
16.ZECORNER KAYSERİSPOR 14 2 6 6 -17 12
17.GENÇLERBİRLİĞİ 14 3 9 2 -7 11
18.MISIRLI.COM.TR FATİH KARAGÜMRÜK 14 2 10 2 -13 8

YAZARLAR