Okullar yaz tatiline girince torunlarımızla birlikte Cuma namazlarına giderdik. Aylar sonra ilk defa okulların açıldığı hafta birlikte Cuma namazına gidemedik. İki torunum da “öğlenci” idi. İlk ders zilinin çalınması Cuma namazı saatine denk geliyordu. Dolayısıyla çocuklar Cuma namazına gidemedi. Sadece bizim torunlar mı, bütün çocuklar Cuma namazına gidemedi. Okullar tatil oluncaya kadar da gidemeyecekler. Sadece onlar mı? Öğretmenler de, hademeler de?..
Cuma namazı kılma meselesi, ülkemizde acilen çözüme kavuşturulması gereken bir konu. Zira Cuma namazı Müslümanlar için farz bir ibadet. Ortada farz bir ibadetin engellenmesi mevzubahis. Mesai saatlerinden dolayı memurlar da işçiler de Cuma namazına gidemiyor. Bazı işyerleri düzenleme yaparak işçilerine Cuma namazı imkânı tanıyor. Ancak ülkemizde maalesef Cuma namazı kılamama sancısı devam ediyor. Bu vesileyle ülkemizin temel konularından birine neşter atmak şart oldu.
Lozan Anlaşması’nın 37. maddesini birlikte okuyalım. Madde aynen şöyle: “Türkiye, 38’den 44’e kadar olan maddelerde açıklanan hükümlerin temel yasalar olarak tanınmasını ve hiçbir yasa, hiçbir tüzük ve hiçbir resmi işlemin bu hükümlere zıt ve karşı olmamasını ve hiçbir yasa, hiçbir tüzük ve hiçbir resmi işlemin sözü edilen hükümlerden üstün olmamasını yükümlenir.” (Ankara Ticaret Odası Mondros, Sevr, Lozan Andlaşmaları, Hazırlayan: İbrahim Sâdi Öztürk, s. 254)
Bu 37. madde, “Anayasa maddesi” gibiydi. 38, 39, 40, 41, 42, 43 ve 44. maddeleri okuduğumuzda, ülkemizdeki azınlıkların (Hıristiyan ve Yahudi vatandaşların) bütün dinî inançları koruma altına alınmakta ve bu inançtaki vatandaşların inançlarını serbestçe yaşamaları sağlanmaktaydı. Nüfusun yüzde 99’unu teşkili eden Müslümanlar için maalesef böyle bir koruma ve müeyyide yoktu.
Lozan Anlaşması’nın imzalandığı 24 Temmuz 1923’te 1921 Anayasası yürürlükte idi. Bu Anayasa’nın 2. Maddesinde, “Devletin dini, din-i İslam’dır” deniliyordu. Aynı hüküm 1924 Anayasası’nda da korunmuştu. O yıllarda devletin dini İslamiyet’ti ve mahkemelerde İslam hukuku uygulanıyordu. Cuma günü de resmî tatil idi. Cumartesi ve Pazar mesai günlerine dâhildi. O günkü siyasi yapı, Lozan Anlaşması’nın 37. maddesini kabullendikleri için ne yapacaklarını düşünmeye başladılar ve çözüm olarak %1’e uymaya karar verdiler. 1924 Anayasası’na rağmen hukuk sistemini değiştirdiler. (Aslında bu Anayasa suçu idi. Maalesef bu konu şu güne kadar hür bir zeminde tartışılmamış ve ele alınmamıştır.) İşte o tarihten itibaren ülkemizdeki azınlıklar, yani Hıristiyan ve Yahudi vatandaşlar dinî inanç cihetinden büyük bir keyif içerisinde yaşamaya başladılar. Zira Yahudiler için tatil günü olan Cumartesi ve Hıristiyanlar için tatil günü olan Pazar günü resmî tatil günü ilan edilmiş, Müslümanların resmî tatil günü olan Cuma günü ise tatil olmaktan çıkarılmıştı. Yahudiler Cumartesi günü havraya, Hıristiyanlar Pazar günü kiliseye gitmekte idiler. Keyifleri sadece bundan ibaret değildi. Çocuklarına anaokulundan üniversite son sınıfa kadar kendi dinî inançları istikametinde eğitim verebiliyorlardı. Keyifleri bundan da ibaret değildi. Türkiye Cumhuriyeti’nde hiçbir kanun ve tüzük inançlarına aykırı çıkarılamayacaktı.
Azınlık vatandaş, inanç cihetinden dört başı mamur yaşarken ve bunun keyfini sürerken Müslüman vatandaşlar sancılar içerisinde kıvranmaktaydı. İşte Cuma namazını kılma (daha doğrusu kılamama) da bu sancılardan birisi idi.
Bu hamur çok su götürür. Allah nasip ederse bu hamuru yoğuracağız. Ancak şimdi konunun “geçici ve acil bir çözüme” kavuşturulması için bir teklifte bulunacağız. Milletvekillerinden bu konunun Meclis’e getirilmesini istirham ediyoruz. “Yok saatler ayarlansın, yok şöyle yapılsın, yok böyle yapılsın” bunlar hep tartışıldı. Hiçbirinin çözüm olmadığı görüldü. Meselenin çözüme kavuşturulmasının bir yolu var. Cuma günü resmî tatil ilan edilmelidir. Onun yerine Cumartesi günü mesai yapılmalıdır. Yahudi olan vatandaşlara da Cumartesi havraya gitme imkânı sağlanmalı ve onlar o saatlerde izinli sayılmalıdır.
Mevcut uygulama, dinî inançların engellenmesi durumunu gündeme getirmektedir ki, bu da doğrudan Anayasa’yı ve temel kanunları ilgilendirmektedir.
Sözün özü şu: Bu ülkede yaşayan Müslümanlar (bilhassa memurlar, işçiler ve talebeler) Cuma namazını kılabilmelidir. Bir dede olarak torunlarımla birlikte Cuma namazına gitme lezzetini yaşamak istiyorum. Bu da benim hakkım…