ÇOK ŞEY İSTEMEDİK...
Sabah işe giden 14–15 yaşındaki çocukları gördünüz mü hiç?
Servis bozması, normalde 5 kişinin binebileceği arabalara 7–8 kişinin bindiğini…
Hatta bagajlarda oturduklarını gördünüz mü?
Şiddete uğrayan kadınları, çöplerde hurda toplayan gençleri, yaşlıları gördünüz mü?
Sokaklarda mendil satan yaşlıları, ışıklarda bir şeyler satmaya çalışan çocukları?
Ne istediler ki? Nasıl bu hâle geldiler?
“Doğduğun ev kaderindir” derlerdi de inanmazdım.
Aziz Sancar var; Nobel almış.
Çoban olup da iyi üniversiteler kazanan gençler var.
“Çalış, yeter ki iste” demek ne kadar kolay…
Evet, tembel olup da, engelli olup da bu hâle düşenler vardır.
Ama ya fakirlik yüzünden sabahın köründe işe giden gençler?
“ Siz evinize dönün, ben sizin yerinize çalışayım ” desek olur mu?
O kadınların istediği tek şey belki de biraz sevgiydi.
İçim acıyor. Sizlerle paylaşınca bu acı diner mi bilmiyorum.
Yarın sabah yine o gençleri göreceğim; servis araçları bozulmuş, arabalar tıklım tıklım…
Karşı tarafta bekleyen gençler ise okula gidecek.
Acaba okula giden çocuklar, işe gitmek zorunda kalan gençleri görüyor mu?
Dünyanın düzeni böyle diye her şeyi kabullenmek zorunda mıyız?
Belki her şeyi değiştiremeyiz ama çaba göstermemiz gerekmez mi?
Çocuklarımız için, geleceğimiz için, umutla bir çare aramamız gerekmez mi?
Gülseren’in dediği gibi:
“Aydan Hanım, sen içimdeki aslanı çıkardın ”
İlla bir “Aydan” olması gerekmiyor.
Güçlü olacak olan sizsiniz.
Kalkın ayağa.
Çocuklarınızın geleceği için çaba gösterin.
Umutla, yılmadan…
Ben defalarca düştüm.
Yine kalktım.
Biliyorum, yine düşeceğim; yine kalkacağım.
Umutla…
Aydan Kurt

