Sen yoksan bir eksiğiz diyorlar, gidiyorsun en uzak yerden bile izlemek için ne kadar para istiyorlar,
hepsini tek tek tanıyorsun biliyorsun hiç biri seni tanımıyor, soğukta donma pahasına maçlarını izliyorsun,
Onlar oyun (adı üstünde OYUN) bittikten sonra lüx arabalarına binip evlerine gidiyorlar sen otobüsle, çile çekerek evine dönüyorsun, onlar trilyonlar kazanıyorlar, sen maç bileti almak için kim bilir ne kadar çalışıyorsun. Hatta belki de para harcamamak için ekmek arası köfteyi bile bazen alamıyorsun.
Evin her tarafını renkleriyle resimleriyle donatıyorsun oysa beraber çekilmiş hiç bir resminiz yok. Renklerine tutku ile aşk, sevgi ile bağlanıyorsun, bazen takımın için lavga bile ediyorsun, takımını hiç satmıyorsun ama onlar fazla para veren takıma gitmekte tereddüt bile etmiyorlar. Adına da profesyonellik diyorlar.
Sen hala uyanmıyorsun.
Eskiden senin takımda diye uğruna kavga ettiğin oyuncu, yeni takımında dönüp senin takımına bide gol atıyor, atarken sevinmeye devam ediyor profesyonellik deyip işin içinden çıkıyorlar. Sen GOOL diye bağırdığında golden başka bir şey olmadığını onların hesaplarına primler yattığını görmüyor musun?
Yani, başkaları bu kadar rahatken, rahatınızı bozduğunuza değmez..
Bu bağımlılıktan kurtulmanız dileğiyle.
Not. Bu hikayede geçen her ne kadar futbol taraftarlığı olsa da, ucunda kumar, iddia, fanatizm, siyaset olan ve toplumsal manipülasyon amaçlı yapılan tüm sporlar hatta at yarışları da buna benzerdir.
SPORUN BİR OYUN OLDUĞUNU VE SADECE KEYİF VE SAĞLIKLI YAŞAM İÇİN YAPILMASI GEREKTİĞİNİ UNUTMAMAK DİLEĞİYLE...