GAZZE İNSANİ, İSLAMİ BİR İMTİHAN
Gazze, Orta Doğu’nun en çalkantılı bölgelerinden biri olmayı sürdürüyor. 365 km²’lik daracık bir alanda sıkışmış olan bu toprak parçası, tarih boyunca çeşitli uygarlıkların, devletlerin ve güçlerin mücadele sahnesi oldu.
Ancak modern dönemde, özellikle 1948’den bu yana yaşanan İsrail-Filistin çatışmasıyla birlikte Gazze, dünyanın en yoğun nüfuslu ve en fazla acı çeken bölgelerinden biri haline geldi.
Gazze, tarih boyunca Kenanlılar, Mısırlılar, Romalılar, Osmanlılar ve İngilizler gibi birçok uygarlığın kontrolüne girmiştir. 1917’de İngilizlerin Filistin’i işgal etmesiyle başlayan dönemde ise 1948’de İsrail devletinin kurulması ve Filistinlilerin büyük kısmının topraklarından sürülmesiyle şekillenmiştir.
1948 Arap-İsrail Savaşı sonrası Gazze, Mısır’ın kontrolüne geçti. 1967 Altı Gün Savaşı’nda ise İsrail tarafından işgal edildi. 2005’te İsrail, Gazze’den askerî olarak çekilse de bölgeyi fiilen bir abluka altına aldı.
İç Siyasi Dinamikler bakımından ise
2006 seçimlerinde Hamas’ın Gazze’de yönetimi ele geçirmesi, İsrail ve Batı dünyası tarafından “terörist bir yapılanma”nın yükselişi olarak görülerek ambargo ve yaptırımları beraberinde getirdi.
BHamas ile El Fetih arasındaki çekişme, Filistin iç siyasetinde de derin bölünmelere yol açtı. Gazze, böylece hem dış baskıların hem de iç siyasi bölünmelerin kurbanı haline geldi.
İsrail, 2007'den bu yana Gazze’ye kara, deniz ve hava ablukası uygulamaktadır. Bu abluka, temel insani ihtiyaçların karşılanmasını zorlaştırmakta; elektrik, temiz su, ilaç ve gıda gibi hayati kaynaklara erişimi sınırlamaktadır. 2008, 2012, 2014, 2021 ve özellikle 2023-2024'teki büyük çaplı İsrail saldırıları, binlerce sivilin hayatını kaybetmesine, altyapının çökmesine ve uluslararası toplumun tepkisine yol açtı.
Gazze’de yaklaşık 2,3 milyon insan yaşamaktadır. Bunların büyük kısmı mülteci statüsündedir. Birleşmiş Milletler’e göre bölge halkının %80’inden fazlası insani yardıma muhtaçtır. Sağlık sistemleri çökmüş, okullar yıkılmış, temiz su kaynakları kirlenmiş ve işsizlik oranı %50’nin üzerindedir. 2023-2024 yıllarında yaşanan yoğun bombardımanlar, bu durumu tam anlamıyla bir “felaket” haline getirmiştir.
Gazze’deki sivil kayıplar, altyapının hedef alınması, sağlık tesislerinin bombalanması gibi hadiseler, uluslararası hukukta “savaş suçu” olarak değerlendirilebilecek fiiller arasında yer almaktadır.
BAncak bugüne kadar İsrail’e karşı Uluslararası Ceza Mahkemesi nezdinde elle tutulur bir yaptırım uygulanmamıştır. Uluslararası toplumun çifte standardı ve etkisizliği, Filistin halkının adalet arayışını daha da zorlaştırmaktadı
Tüm bu trajik tabloya rağmen Gazze halkı, kültürünü, eğitimini ve direnişini sürdürmeye devam etmesiyle takdirimizi, duamızı, selam ve hamiyet hislerimizi haketmektedir. İşte bu yüzden uluslararası sivil toplum kuruluşları, gazeteciler ve insan hakları aktivistleri bölgeye dikkat çekmeye çalışmakta, Gazze’nin sesi olmayı amaçlamaktadırlar.
Ancak kalıcı bir çözüm, ancak adil bir barış süreci, İsrail’in işgal politikalarından vazgeçmesi ve Filistinlilerin meşru haklarının tanınması ile mümkün olacaktır.
Gazze, sadece bir coğrafi alan değil; dünyanın vicdanını test eden bir imtihan; insanlık ve Müslümanlık imtihanıdır. Her bombalanan ev, her ölen çocuk, uluslararası sistemin adaletsizliğini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Mehmet Nuri BİNGÖL
