GÖRÜNMEZ AZAP, GÖRÜNÜR MAHKUMİYET
Sanki bir boşluktayım; kelam edesim yok,
Derdimi anlatsam; dinleyen çok, anlayan yok,
Güz mevsiminde dökülen yaprak misali hür,
Zindana hapsedilen bir mahkum gibi hüzün doluyum,
Hüznümden sebep, gaflete boğuluyum,
Bu gaflet ki sarmış dört bir yanımı,
Anlamadım ki, ben miyim uyanmak istemeyen?
Oysa farkındayım uyanış yükümü hafifletecek,
Ben uyandıkça ruhum huzuru hissedecek,
Nefsim mi gafil, hakikâte mi cehaletim?
Şaştım kaldım doğrusu; ahvâlime,
Yunus der idi; Nicedir uyursun, uyanmaz mısın?
Ben miyim uyuyan, uyanmaya aciz olan?
Geldi geçti kervan, yolda kalırsam ne ederim can?
Ne olursun tut elimden, bekleme uyanmamı,
Ben ki aciz bir kul, ya hiç uyanamazsam?
Sen ki Rahman bırakırsan yaşayamam,
İlmini bahşet, ilmin ile beni haşret,
Azabı çetin, kudreti yüce,
Nicedir arayış içereyim,
Bundan sebep;
Yorgun ruhum ile gaflete buğuluyum,
Bir çukur misali derin, bataklık misali yoğunum,
Belki de zihnimin bir darbesidir bu,
Kelam ile yol almayınca isyan ile nizami arzular,
Sormadan edemem kendime; azabın mı çetin, nefsim mi mahkum?
Sualime kendimce cevaplar ararım,
Lâkin hiçbiri doldurmaz boşluğu,
Anlaşılan o ki;
Ben ruhumu ihmal ettim, bedenîmi mahkum,
Sen beni bana mahkum etme,
Sen beni ihmal etme.
Fatma Nur Özcan