Eylül SEYHAN

Tarih: 21.07.2023 18:35

GÜNEŞİ BEKLERKEN…

Facebook Twitter Linked-in

  Gün, uyuyanlara dünyanın güneşi yükselince başlıyor. Ya uyumayanlara?

Ne zaman başlıyor bilir misiniz? Bir safhada herkes bir sebebe bağlar güneşinin doğmasını. Yıpranan duyguları, kırılmış olan geleceğe dair umutlarını ve ardında düşmeye hazır olan gözyaşları… Evet tüm bunların arkasında da doğmaya hazırlanan bir güneş vardı.

    Hani, bizim ülkemizde var olan arabesk kültürü hor görülür ya… Ama kanayan yüreğimize de bir tek onlar dokunur. Bazen yoldan geçen arabadan bangır bangır yükselen Müslüm Gürses veya Bir Sezen Aksu şarkıları dokunur yüreğimize, Minik Bir Serçe’nin yükselişiydi; Sezen Aksu ve küllerinden doğmuş, zorlu bir hayatın içinden parlayıp çıkmaktı bir Müslüm Gürses. O acı çekiyordu şarkılarında bizler ise alkış tutuyorduk. Bilemezdik ki hayatın acıları ona nasıl ilmek ilmek işlemiş de anlatacak birini bulamamış da susmuştur. Kim bilir? Sanat sustuklarımızdan doğar kimi zaman. Susan ve mutluluğa susayan her acı birer sanat olmuş. İşte onun acıları bir güneşi doğurmuştu. Sahnelerde gözler önünde yaşıyordu acısını. Bizler ise ortak oluyorduk o acılara. Belki farkında olarak belki de olmayarak. O acıları duyumlayan herkes de birer Müslüm Baba oldu.

Uçmak isteyenler, kaybolmak isteyenler, karanlıklara katlanamayanlar ise minik bir serçe oldu tabir caizse. Onlar da güneşe uçuyorlardı. Yükseldikçe kayboluyorlar ve kanatları ile özgürleşiyorlar. Güneşini yükseklerde doğuruyorlardı.

Güneşimiz doğacak. Hem de her geceden sonra. Acınızı yaşayacaksınız ama nefes almayı unutmadan…

Almadığınız her bir nefes vücudunuza işler ve birer iz bırakır. Güneşinizi bekleyin.

Hani derler ya yazarların verimli saati gecedir diye. Herkes uyur, onlar kalem ile konuşur. Duyguların güneşini beklerken, gecelerin dinmeyen ağrılarını bilmek gerekir.

Hani der ya Yaradan, yok mu gece bana dua eden, istediğini vereyim diye? Manevi boyutta bu hal ile örtüşen bir teheccüd namazımız vardır. Manevi lütuf, feyiz ve bereketin en bol  ve en mükemmel şekilde elde edildiği zaman dilimidir.

Yani dostlar, iki kelam sonrasında anlaşılıyor ki güneşi bekleyenlerdir, geceye maruz kalanlar da uyuyanlar da. Tüm uykular, güneşi görmek içindir. Güneşimiz doğacak diye uyanırız veya uyanmak isteriz. Niyaz edeceğimiz bir teheccüdümüz olacaksa yine öncesinde bir uykumuz olmalı…

   Haberler de şu sıralar İzmir’ de gündemde olan olay görüyoruz ki; bir yaşlı çift bayramda evinde ölüyorlar. 2 veya 2 buçuk ay sonra evde oluşan koku ile herkesin haberi oluyor. Acınası bir dünyada yaşıyoruz. Halimiz harap bitap… Etraf hırslarına yem olmuş insanlar ile dolu… Uyumayalım etrafımızda olup biten olaylara ve olgulara karşı. Komşuya bir çorba götürmek veya bir çay ile hasbihal etmek… Seni önemsiyorum, merak ediyorum. Varlığınız varlığımı mutlu ediyor demek ister hasmında. Görmezden gelmeyelim evinde aç yatanları. Ne diyor peygamberimiz, “Komşusu aç iken kendisi tok yatan bizden değildir.” Yine bir başka deyimle  “Komşu komşunun külüne muhtaçtır.” der atalarımız.

Ama ne yazık ki insan insanı kül olunca görür oldu. Acılarımız var ama acılarımızı yaşarken unutmayalım başka acıları. Bir başka yaraya merhem olan elimiz, uyumasın. Kapkaranlık, hüzün tutmuş evleri unutmadan güneşi doğurmak için uyuyalım. Ama sonrasında teheccüde değecek bir alnımız, bir kıblemiz ve hatta bir yüreğimiz olsun ki sonrasında tüm uykular yine güneşe doğru olsun. Birlik ve beraberlik temennisi ile…

 

                                                                                                                      Eylül SEYHAN


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —