Haya; Utanmak
Haya ve utanmak nedir?
Utanmak, insanların en önemli hasletidir.
Utanma duygusu ne işe yarar, biliyor musunuz?
İnsanı onurlu ve şerefli kılar.
Utanma duygusu olmayan mahlukat, en aşağısı durumuna düşer.
Utanmak bizlere verilen rahmet,
Utanmak bizlere verilen nimet,
Utanmak insan olmaktan ibarettir,
Halin mahlukattan ne hacet?
BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM
Nur, 19
İman edenler arasında hayâsızlığın ve çirkin işlerin yayılmasını isteyenlere, dünya ve âhirette can yakıcı bir azap vardır. İşin iç yüzünü Allah bilir, siz bilmezsiniz.
Nahl, 90
Şüphesiz ki Allah adâletli davranmayı, iyilik yapmayı ve akrabayı görüp gözetmeyi emreder. Her türlü hayâsızlığı, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Düşünüp ders almanız için size böyle öğüt verir.
Necm, 32
O iyilik yapanlar ki, ufak tefek kusurlar dışında büyük günahlardan ve yine büyük günah olan çirkin ve hayâsız işlerden sakınırlar. Şüphesiz Rabbinin bağışlaması çok geniştir. Sizi topraktan yarattığı zamanki hâlinizi de, annelerinizin karınlarında cenin olarak bulunuşunuzu da en iyi bilen O’dur. Şu halde nefislerinizi temize çıkarmayın, kendinizi hatasız görmeyin. Çünkü O, kimin Rabbine derin bir saygı duyup günahlardan titizlikle kaçındığını da çok iyi bilir.
HADİS
Zeyd İbnu Talha İbnu Rükâne (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Her bir dinin kendine has bir ahlâkı vardır. İslâm’ın ahlâkı hayadır.”
Hazreti Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Edebsizlik ve çirkin söz girdiği şeyi çirkinleştirir. Hayâ ise girdiği şeyi güzelleştirir.”
Hazreti Enes ve İbnu Abbâs (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Her dinin (kendine has temel) bir huyu vardır. İslâm’ın bu huyu, hayadır.”
Allâh’ın sevdiği bir haslet olan hayâ hakkında, Fahr-i Kâinât (s.a.s.) Efendimiz şöyle buyurur:
“Hayâ îmandandır!” (Buhârî, Îmân, 3)
“Hayâ ve îman bir aradadır; biri gittiğinde diğeri de gider!” (Süyûtî, I, 53)
“Hayâ ancak hayır kazandırır.” (Buhârî, Edeb, 77)
“Hayânın hepsi hayırdır.” (Müslim, Îmân, 61)
“Kaba söz, ayıptan başka bir şey getirmez! Hayâ ve edep ise, girdiği yeri süsler.” (Müslim, Birr, 78)
“Allâh’ım! Sen’den hidâyet, takvâ, iffet ve gönül zenginliği isterim.” (Müslim, Zikir, 72)
Ebû Mesut’un (r.a.) naklettiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlık, ilk günden beri bütün peygamberlerin üzerinde ittifak ettikleri bir söz bilir: Şayet utanmıyorsan, dilediğini yap!” (Buhârî, Edeb, 78)
Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“İman, yetmiş küsur parçadır. Hayâ da imandan bir parçadır.” (Müslim, Îmân, 57)
Enes b. Mâlik’ten (r.a.) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Her dinin (kendine özgü) bir ahlâkı vardır; İslâm ahlâkı(nın özü) hayâdır.” (İbn Mâce, Zühd, 17)
Enes b. Mâlik’ten (r.a.) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Arsızlık nerede ve kimde olursa olsun çirkinleştirir; hayâ ise nerede ve kimde olursa olsun zarifleştirir.” (Tirmizî, Birr, 47)
Selmân’dan (r.a.) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Yüce Rabbiniz hayâ sahibi ve cömerttir. Kulu (dua etmek için) O’na ellerini kaldırdığı zaman, o elleri boş çevirmekten hayâ eder.” (Ebû Dâvûd, Vitr, 23)
Ebû Bekre (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Hayâ imandandır. İman (sahibi) ise cennettedir. Hayasızlık (ve bundan kaynaklanan kabalıklar, çirkin ve kırıcı sözler) cefa (eziyet, zulüm, haksızlık)dan bir parçadır. Cefa (eden de) cehennemdedir.”
Ebû Hüreyre (radiya’llâhu anh) der ki: Nebiyy-i Muhterem (s.a.s.) şöyle buyurdu: Îmân altmış bu kadar şu’bedir. Hayâ da îmânın bir şu’besidir.
(Abdu’llâh) b. Ömer (radiya’llâhu anhümâ) der ki: Resûlullah (s.a.s.) bir gün Ensâr’dan bir kimsenin yanından geçiyordu. Ensârî, kardeşini hayâdan menediyordu. Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Ona ilişme. Hayâ îmândandır.”
Ebû Vâkıd-ı Leysî (radiya’llâhu anh) anlatıyor: Bir gün Resûlullah (s.a.s.) huzûrunda Ashâb’ı olduğu halde mescidinde otururken karşıdan üç kişi geldi. İkisi Nebiyy-i Ekrem (s.a.s.)’e doğru teveccüh etti, birisi de gitti. -Râvî der ki: Bu iki kimse huzûr-ı Risâlet-Penâhî’de durup selâm verdiler. Bir tanesi (bilâhare) halkada bir aralık bularak oracıkta oturdu. Diğeri ise hâzırûnun arkasında oturdu. Üçüncüsü ise arkasını dönüp savuştu. Resûlullah (s.a.s.) meşgûl olduğu kelâmdan fâriğ olunca buyurdu ki: “İsterseniz bu üç kişinin hâlini size haber vereyim. İçlerinden biri Allâh’a sığındı, Allâh da onu barındırdı. Diğeri (sıkıntı vermekten) utandı, Allâh da ondan hayâ etti. Öteki ise (bu meclisten) yüz çevirdi, Allâh da ondan yüz çevirdi.”
Yine Ebû Hüreyre (radiya’llâhu anh) der ki: Nebiyy-i Ekrem (s.a.s.) şöyle buyurdu: Benî İsrâîl çıplak ve birbirine baka baka yıkanırlardı. Mûsâ (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) ise (kemâl-i hayâsından) yalnızca yıkanırdı. Benî İsrâîl: “Vallâhi Mûsâ’yı bizimle berâber yıkanmaktan men’ eden şey (mutlakâ) debbe, yani kasığı çıkık olmasıdır.” derler ve bu konuşmalarla zât-ı celîl-i Risâlet-Penâhına ezâ ederlerdi. Mûsâ (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) bir defa yıkanmaya gitti. Elbisesini bir taşın üstüne koydu. Taş, elbisesini alıp kaçtı. Mûsâ (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm): “Aman taş, rubamı! Aman taş, rubamı!” diyerek (ve alabildiğine koşarak) arkasına düştü. Benî İsrâîl onu (bu halde) görüp de: “Vallâhi Mûsâ’da bir kusur yokmuş.” deyinceye kadar (ardınca gitti). Sonra Mûsâ (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) elbisesini alıp taşı dövmeye başladı. Ebû Hüreyre (radiya’llâhu anh) der ki: Vallâhi o taşta dayaktan hâlâ altı, yâhud yedi bere izi kalmıştır.
Ebû Saîd-i Hudrî (radiya’llâhu anh) der ki: “Nebî (s.a.s.) hayâ cihetiyle kendi köşesinde oturan bâkir kızdan daha çok utangaçtı.”
‘İmrân İbn-i Husayn (radiya’llâhu anh) der ki: Nebî (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Hayâ ancak hayır getirir.”
Çekingenlik ve utanma da demek olan hayâ; sofiye ıstılahında, Allah korkusu, Allah mehâfeti ve Allah mehâbetiyle O’nun istemediği şeylerden çekinmek anlamına gelir. Böyle bir hissin, insan tabiatında bulunan hayâ duygusuna dayanması, şahsı, edep ve saygı mevzuunda daha temkinli, daha tutarlı kılar. Temelde böyle bir hissi bulunmayan veya yetiştiği çevre itibariyle onu yitiren şahıslarda hayâ duygusunu geliştirmek zor olsa gerek.
Resûlullah Efendimiz’in buyurduğu üzere: “Hayâ imandandır.” İmanı olmayandan haya, ar, utanma beklenemez. İmansız bir insandan her yerde her türlü davranış beklenebilir. İman ile haya bir bütündür; eğer ortada bir haysızlık varsa imanın problemli olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü insanın imanı ne kadar kuvvetli olursa, o kadar hisseder; ne kadar hissederse, o kadar haya eder.
Ahmet Sağlam