HAYATTAYIZ AMA YAŞIYOR MUYUZ?
Yaşamak… nefes almak mı sadece?
Kalbin atıyorsa yaşıyor musun? Belki de birçok insan, gün doğumunu her sabah karşılıyor ama içindeki güneş çoktan batmış oluyor. Çünkü insan bazen hâlâ hayatta olduğu hâlde, içten içe ölür. Herkesin gözlerinin içine bakarak “iyiyim” diyebilir ama içinde duvarlar çöküyordur.
Bir annenin çocuğuna alamadığı bir ilaç, onun yüreğini her gün biraz daha öldürür. Dışarıdan sadece "bir eksiklik" gibi görünür ama içten içe vicdanı kemiren bir feryattır.
Bir adam, evine ekmek götüremediği her gün biraz daha solar. İnsanlar onu görür, konuşur, selam verir ama o çoktan kendi içinde toprağa karışmıştır.
Savaşlardan kaçan bir çocuğu düşün. Oyuncak yerine bombaların sesini ezberlemiş. Uyurken ninni yerine silah sesleri duymuş. O çocuk, daha büyümeden çocukluğunu gömmüş demektir. O çocuk hâlâ yaşıyor gibi görünse de aslında yaşayamıyor. Nefes alıyor evet, ama nefesin anlamını bilmiyor.
Bir de “duygusal ölümler” vardır. En çok da sevilmediğini anlayınca olur. Sevilmek, anlaşılmak, değer görmek… bunlar eksik olduğunda insan gökyüzüne bakan ama yıldızları göremeyen birine dönüşür. Sevdiği biri tarafından yok sayılan bir insan, bedenini değil ama ruhunu kaybeder. Gözleri hâlâ güler, ama içi hep yas tutar.
Kimi insanlar vardır ki, günlerdir gülmemiştir. Gülmeyi unutmak da bir çeşit ölümdür. Oysa yaşamak, sadece kalp atışı değil, bir tebessümde can bulmaktır.
Kimi insanlar yıllarca kendini başkaları için yok sayar. Evlatlar için, eş için, ailesi için… Sonra bir sabah aynaya bakar ama kendini tanıyamaz. "Ben kimim?" der. İşte o soru geldiğinde, insan aslında çoktan ölmüştür ama fark etmemiştir.
Bir işkence sadece fiziksel değildir. Ruhu örseleyen bir cümle, kalbi ezen bir umursamazlık, hayal kırıklığıyla gelen bir suskunluk… Bunlar hep insanı yaşarken öldürür. Kimi zaman bakarsın, biri gülüyordur ama aslında gülüşünün içinde bir cenaze taşıyordur.
Hayat bazen öyle sınavlar getirir ki, ölüm gibi gelir ama mezar taşı yoktur. Gözyaşı vardır ama cenaze yoktur. Yas vardır ama kimse anlamaz. Çünkü yaşarken ölmek, kimsenin görmediği bir acı çeşididir.
Ama her ölüm bir son mu? Değil. Bazı ölümlerden doğar insan. Acıdan doğan güçlü insanlar vardır. Çektiği acılarla yeniden var olur, küllerinden kendini doğurur. İşte o zaman yaşamak gerçek anlamına kavuşur. Çünkü o kişi artık yaşamayı öğrenmiştir: Sevginin kıymetini, kendinin değerini ve yüreğinin derinliğini anlamıştır.
Belki hepimiz bir yerimizden eksildik. Belki de bir yanımız hâlâ hayatta değil. Ama her yeni gün, yeniden yaşamak için bir şanstır. İnsan yaşarken de ölebilir evet…
Ama isterse yeniden doğabilir.