İnci Sancının Mahsulüdür
Yer Ninova
Deniz Fırtınalı
Gece Karanlık mı Karanlık
Balığın Karnı Dar
Her Taraftan Ümitler Kesik
Ama
Yaratılmış olmaları cihetiyle Denizin, Gecenin, Balığın, Ümitlerin ve Senin Rabbin bir.
Hepiniz Hâlıkınız bir olanın emrindesiniz, bir aradasınız ve sahibiniz sizinle diyerek
Ellerini açar ve Yunus (as) münâcât eder..
Açar ellerini ve fısıldar.. Kimseler görmese de kimsecikler duymasa da şah damarından daha yakın olan görüyor, duyuyor, biliyor, işitiyor ya yetmez mi enginliğiyle hem de!
'Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten (nefsine) zulmedenlerden oldum.'
…
Bu kıssadan yola çıkarak geçenlerde bir dost meclisinde terennüm edilen bir hakikati misafir edeceğiz bu yazımızda.
Bizim gecemiz İstikbal
Okyanusumuz Dünya
Balığımız Nefsimizdir.
Bizler İse Aciz Kullarız.
İstikbalimiz garanti altında değildir, imansız da mezara girebiliriz. Allah muhafaza bu bizim için mutlak karanlık olur.
Dünya meşgalesi ise, bizi en derinine çekmiş ve yutmuş, ahireti bize fena halde unutturmuştur. Koskoca okyanusta yalnız değiliz eyvallah; lakin suda boğulmayan bahtiyarlardan olmak için kulaç atmak durumundayız.
Nefsimiz bizim mahvımıza, ebedi hayatımızın yok olmasına neden olmadan uyanmak vaktidir.
Yunus as gibi ellerini açıp acziyetini ve fakrını itiraf etmek, pişmanlıklarını dile getirmek kurtarıcımız olacaktır.
“Senin bahtına düştük, bizi bu çıkmazdan ancak sen çıkarabilirsin. Çünkü sen mukaddes ve münezzeh bir İlahsın. Sonsuz ilim, irade ve kudret sahibisin. Senin bir emrin ile balık denizaltı gemisine, fırtınalı deniz süt limana, zifiri gece de mehtaplı bir şekle dönüşür. Kum tanesinin çektiği sancıyı İnci’ye dönüştüren sensin. Yaşadığımız imtihanlarımız, bizim sahili selamete çıkış biletlerimiz olsun ya Rab! İmtihanlarımızı başarıyla veren kulların olarak mahşerin o zorlu hesabından koru bizleri.”
…
Duada geçen kum tanesinin çektiği sancıların onu bir inci tanesine dönüştürdüğü hakikati gerçekten muhteşem.
İstiridye bir çakıl taşını alır ve yüze çıkar. Nisan ayında yağan Nisan yağmurundan nasibi olan bir damlayı bekler. Ağzını açar, denizin üstünde bekler. Ne kadar gerekiyorsa o kadar bekler ve bir damla suyu alınca kapanıp dibe iner gelmeden önce deniz dibinde gayet sert bir çakıl taşını da içine almıştır. O çakıl taşı ona ızdırap verir, acı ağrı verir, sancı verir. O sancıyı gidermek için bir iç salgısı vardır, buna sadef denir.
Üç tane birbirinden bağımsız madde bir araya gelmiştir. Yani çakıl taşı, iç salgı ve alınan Nisan yağmuru uzun zaman içerisinde inci'yi hasıl eder, ortaya inci çıkar. Paha biçilmez bir güzellik ortaya çıkar; fakat nedir buradaki hikmet, nedir verilmek istenen mesaj?
Dikkat edilmesi gereken nükte evvela inci sancı mahsulüdür, ızdırap olmadan bir güzellik hasıl olmuyor.
'Ben ki toz kanatlı bir kelebeğim,
Minicik gövdeme yüklü Kafdağı,
Bir zerreciğim ki, Arş'a gebeyim,
Dev sancılarımın budur kaynağı!'
derken Necip Fazıl büyük başarıların çok güzel, anlamlı doğumların ancak sancılardan, ızdıraplardan sonra meydana gelebileceğini işaret ediyordu.
Hatem-un Nebiyyin Hz. Muhammed sav. in gelişine kadar insanlık ne kadar sancıdan geçti değil mi? Kaç peygamber kaç peygamber yoldaşı çile çekti bu uğurda. Üstad Necip Fazıl Peygamberimizin gelişinini tıpkı bir sadefe/inciye benzetmiştir onun için.
İstiridyeler Nisan yağmurunu alınca inciye dönüştürebiliyor. Fakat her damla inci olmuyor. Mesela yine Nisan yağmurunun bazı damlaları yılan tarafından alınıyor, onun ağzına düşüyor ve orada zehir oluyor. O halde düştüğü yer önemli. Damlayı alanda bu dönüşüm kabiliyeti şarttır. Düştüğü yer eğer kabiliyetsiz ise o damla incinin hamuru olamaz.
Velhasılı dostlar, insanın bu dünyada imtihan edilmesi, kömür ruhlu Ebu Cehillerle, elmas ruhlu Ebu Bekirlerin birbirinden ayrılıp, nihayetinde kimisinin cennete, kimisinin cehenneme gitmesi ile sonuçlanır. Bu imtihan sırrına ermek için göndereni iyi bilmek, gönderenin hatırına gönderileni iyi misafir etmek önemlidir.
Okulu dert edersin, mezuniyetin imtihanın olabilir.
Mazun olursun, kariyerin imtihanın olabilir.
İş hayatını eline alırsın, yuvan imtihanın olabilir.
Yuvanı kurarsın, ailen imtihanın olabilir.
Çocuğunu dert edinirsin, o senin imtihanın olabilir.
Gıbta ettiğin hayatların, imrenerek baktığın yaşantıların içinde neleri barındırdığını göremezsin. Sana yazılana rıza gösterip, kanaatle sana verilenin şükrünü eda edebilirsen “Şükrederseniz, size verdiğim nimetleri arttırırım” fermanı ilahisinin sana sunacağı incilere sahip olursun.
Verirse ni’mete kavuşmuş olursun, vermezse hikmete ermiş olursun.
Kendisinden başka hangi kapı var ki iki defa çalınabilsin. Sürekli lütfu keremiyle ikramda bulunabilsin. Rabbimizin vermesi de alması da hoştur. Her halükarda korumuştur, bir şeyler sunmuş bir şeyler öğretmiştir.
Öğrenme yolculuğu bir ömür devam ederken, oldum denemez. Oldum diyen ölmüştür. Cenazesi kılınmamıştır sadece.
Söz verilir, taahhütler imzalanır, şahitler getirilir de yine de O’nun olmadığı yerde her şey bozulmaya, sendelemeye mahkûmdur.
Minyeli Abdullah isminde bir romanın baş kahramanı Allah için yaşanacak bir hayatın verdiği inanılmaz özgüvenle geldiği yüksek dünyevi konumla tehdit edildiğinde, hiç sendelemeden taviz veremeyeceğini ilan etmişti. Neyine güveniyorsun, maaşını, makamını biz veriyoruz diyenlere tarihi cevabı vermişti. “Rabbimin himayesine sığınıyorum. Rızkımı temin için, beğenmediğiniz işimi yaparım” deyip sırtındaki hamallık ipini gösteriyordu.
İslam adına hayatını daha titiz yaşayanlar tüm tazyiklere, haramların meşru sayıldığı hatta teşvik edildiği bir dönemde imtihan bilincini sürekli diri tutarlar.
İslami kimliğini muhafaza etmek adına yaptığı her işle rızayı arayanlar, verdiği her söze riayet etmenin verdiği güvenin/rahatlığın peşindedir. İmtihanlar içinde bir imtihan da kendisi olmamak adına sosyal ilişkilerinde hassas olurlar.
Kardeşinin avukatı kendisinin savcısı olarak her hadiseyi değerlendirmek suretiyle kendi hakkına girmeden ötekinin hakkını ve onurunu muhafaza etmeye gayret ederler.
Geçmişte yaşanılan imtihanları bugüne taşımadan, alınacak dersleri alıp yola revan olurlar. Ajanda tutmak, ayeti kerimenin ifadesi ile desise ve tecessüs etmeye tevessül dahi etmezler. Zira bu hasletler dokunduğu her yeri yakar ve yıkar.
Gıbtanın yerini hased, dayanışmanın yerini cedelleşme aldı mı hepten geçmiş olsun. Kazananı olmayan bir kavgaya dönüşür bu durum.
İnci olmak, inci yetiştirmek, inciye hayat suyu olmak isteyenler sadece işlerine odaklanmalı. İmtihanlar içerisinde yaşadıkları için Rabbi Rahiminden nusret dilemeli, çözmeye güç yetiremediği pürüzler için işlerini Rabbine bırakmalıdır.
Kimse Allah’ın teminatı altında değildir. Rabbimiz imanlarımızı yenilememizi emrederken sürekli diri bir hayat ile hayatlanmamızı emrederken Nisan yağmurlarının bizde zehir oluşturmadan bir inci oluşturmasını murad etmiş olabilir miydi?
Aynı kaynaktan beslenince aynı çıktıyı vereceğimizin bir garantisi yoktu.
Her imtihan insanın özündekini ortaya çıkarmakta çok mahirdir. İçimizdeki aşırılıklar için Rabbimizden af diliyor, aşırılıkların esiri olanların şerlerinden bizleri muhafaza etmesini temenni ediyorum.
Selam ve muhabbetle kalın.
Cevâhir AYDIN | Küçük Dünyam