İslam toplumu “Selen”leşmiş!
Günümüzde dünya bir tuhaflaşmış. İnsanlar tuhaflaşmış. Hele hele bizim İslam toplumu iyice tuhaflaşmış. Ne demek istediğimi anlatabilmek için, cemiyetin çokça takip ettiği dizi filmler ve futbol arenası üzerinden misaller vereceğim. TRT yapımı “Teşkilat” diye bir dizi var. Dizinin baş kahramanları MİT elemanları. Bir de karşıda düşman güruh var. Düşmanlar ülkemizin altını oymaya, MİT mensupları da hayatlarını ortaya koyarak onların oyunlarını bozmaya çalışıyor. Seyredenler biliyor.
Bizim odaklanmaya çalıştığımız kısım şu: Düşman güruhun ileri gelenlerinden “Kraliçe” diye bilinen bir kadın var. Onun kocası da bir siyasetçi ve ülkemizin düşmanları onun devlet başkanı olmasını istiyor. O adamın da üvey kardeşleri Altay ve Selen, MİT’in en mühim elemanları. Selen’in başına çok işler geliyor. Sonunda kurtuluyor ve üvey ağabeyinin (kraliçenin kocası) evinde kalıyor. İşte Kraliçe denilen o kadın Selen’e ilaç enjekte ediyor ve beynini kontrol etmeye başlıyor. Bu ilaçlar neticesinde Selen, Kraliçe’ye çalışmaya başlıyor ve MİT’in hayatî operasyonlarını baltalıyor. Selen, teşkilatın beyninde görev yapıyor. Orada kafaları zehir gibi çalışan adamlar var. Onları da atlatıyor. Ancak sonunda bir ip ucunun çözülmesiyle yakayı ele veriyor.
Şimdi gelelim bizim konumuza... İşte yazımızın başında olduğu gibi İslam toplumu şu anda “Selenleşmiş” vaziyette. İster eğitim sistemiyle deyin, ister filmlerle deyin, ister algı operasyonlarıyla deyin, ister sosyal medya ile deyin, kafalar gitmiş, bulanmış. Tıpkı Selen gibi farkında olmadan düşman gibi düşünüyor, onların ağzıyla konuşuyor, onlar gibi giyiniyor, onlar gibi davranıyor.
Söze gelince, “Ben Müslümanım!” diyor ama Müslümanlıktan haberi yok. Sahabe-i kiramın temel ölçüsü Kur’an ve Sünnet-i Seniyye idi. Bu iki temel kaynağa dayanarak evvela sağlam iman sahibi oldular. Sonra bu temel kaynaklardan aldıkları dersle cihat ettiler. Böylece kırk sahabe kırk senede kırk devleti mağlup etti. Sonradan gelen İslam devletleri de onlarca devletleri mağlup edip üç kıtaya hükmettiler.
Tarihe baktığımızda, Müslüman idareciler ne vakit salâbet-i diniye sahibi olmuşlarsa, ne vakit uyanık olup münafıkları fark etmişlerse o ölçüde başarılı olmuşlar. Tarih boyunca İslam toplumunun çektiği sancıların temelinde münafıklar, yani içimize sızmış ajanlar, bizden gözüken “onlar”, Şeyh Şamil’in tabiriyle “Çar tabancaları” var. Selahaddin Eyyubi dizisinde bir Gümüştekin karakteri var. Adam türlü numaralarla Nureddin Zengi’nin ölümünden sonra Zengi devletinin başına geçti. İlk baştan itibaren “Haçlılarla iyi geçinelim” deyip duruyordu.
Sonradan koynundaki haçı çıkardı. Adam meğer Papa’nın adamıymış. Nureddin Zengi’nin Kudüs fethedildikten sonra Mescid-i Aksa’ya konulması için eliyle yaptığı kürsüyü kırdırıyor. Mele Ömer’i öldürüyor ve akabinde haç işareti yapıyor. “Bütün İslam toprakları Haçlıların olmalı” diyor. “Canım bunlar film” diyebilirsiniz. Ama buna benzer olaylar olmamış mı? Buna benzer şahsiyetler çıkmamış mı? Ya da günümüzde yoklar mı?
Konumuz iyice anlaşılsın diye aktüel hadiseler ve diziler üzerinden anlatmaya çalışıyoruz. Bakınız Müslümanların yurtları ya aleni ya da örtülü işgal altında. Gazze’de, Filistin’de, Doğu Türkistan’da, Arakan’da ve diğer beldelerde olup bitenlere bakınız. Bir de örtülü işgal altında tutulan ülkelere. Peki bizim Müslümanlar ne yapıyor. Diğer memleketleri şöyle bir tarafa bırakalım. Kendi ülkemize bakalım. Galatasaray ve Fenerbahçe taraftarları şampiyonluğa kenetlenmiş durumda.
Varsa yoksa şampiyonluk. İşte herkes gözleriyle görüyor, bu arenada türlü oyunlar dönüyor. Sanki sömürge ülkesiymişiz gibi, derbi maçı yabancı hakemlerle yönetiliyor. Bizim hakemlerimiz de; “Bu bizim haysiyetimize dokundu. Bundan böyle biz de hakemlik yapmıyoruz” demiyor. Yurt dışından yabancı hakem getirten federasyon, Hıristiyan oyuncular rahatça Noel kutlasınlar diye ligi tatil ediyor ama Ramazan Bayramı’nda, Kurban Bayramı’nda maç oynatıyor.
Yine gözümüz üzerindeki bu objeler üzerinden söyleyeceğimizi söyleyelim. Teşkilat dizisinde muhtemelen Selen’i uyandırmak için bir panzehir bulunacak. Selen kendine gelecek. Bizim İslam toplumunun panzehiri ise gözümüzün önünde. Kur’an ve hadis. Bir de bu temel kaynaklara dayanarak yaşanılan İslamî hayat safhası.
Yani Asr-ı Saadet… Bu panzehir alınıp bir de Fener ve Galatasaray taraftarlarının lige odaklandığı gibi Müslüman kardeşlerimizin dertlerine odaklansak, İslamiyet’in ve Kur’an’ın hakimiyetini gaye ve dâvâ edinsek, kurtulacağız. Hem bu dünyada hem de âhirette…
