KOMŞULUK HAKKI NE DEMEKTİR ?
Eskiler ne güzel söylemiş: “Ev alma, komşu al.” Gerçekten de bir evin ne kadar güzel olduğu, manzarası, metrekaresi ya da konumu kadar, hatta bazen onlardan da fazla, komşusuyla anlam kazanır. Ama bazen de işler hiç de o kadar toz pembe gitmez.
Gürültüler, duvarları delen tadilatlar, ortak alan kavgası derken, komşuluk ilişkileri bir anda hukuki bir meseleye dönüşebilir. İşte bu noktada devreye “komşu hakları” giriyor.
Komşu hakkı dediğimiz şey, aslında hem bir yaşam kültürü hem de hukuki bir düzenlemedir. Türk Medeni Kanunu’nda açıkça belirtilen komşu hakkı, bireyin kendi mülkiyetinde yaşarken başkalarının haklarına zarar vermemesi gerektiği fikrine dayanır.
Yani ben kendi evimde dilediğim gibi yaşarken, komşumun huzurunu bozmamalıyım. Bunun tersi de geçerli tabii: Komşum da beni rahatsız edecek şekilde davranmamalı.
Şimdi düşünelim...
Gece saat 1’de yüksek sesle müzik açan bir komşu, yalnızca uyku düzenimizi değil, psikolojimizi de altüst edebilir. Ya da duvarı delip saatlerce süren bir tadilat, sadece birkaç çivi çakmakla kalmaz; sabrımızı da zorlar. İşte bu gibi durumlarda komşuluk hakkı sınırları aşılmış olur. Hakkını aramak isteyen kişi, önce tatlı dille konuşmalı. Olmazsa apartman yönetimine, hâlâ olmazsa yerel belediyeye ya da mahkemeye başvurabilir.
Ancak komşuluk hakkı sadece “rahatsız etmemek” üzerine değildir. Aynı zamanda ortak yaşam alanlarına saygı, ortak giderlere katılım ve hatta gerektiğinde destek olmayı da kapsar. Merdiven boşluğunu kişisel depo gibi kullanmak, apartman girişini kirletmek ya da aidat ödememek gibi davranışlar da komşu hakkına aykırıdır.
Bu haklar, sadece yazılı kanunlarda değil, kalplerimizde de yer bulmalı. Çünkü komşuluk bir nevi küçük topluluk hayatıdır. Aynı çöp kutusunu, aynı asansörü, aynı apartmanı paylaşırız.
İyi bir komşu, zor günde kapısını çalabileceğin bir dosttur. Yeri gelir anahtarını emanet edersin, yeri gelir bir fincan şekeri, bir tabak yemeği paylaşırsın.
Kısacası, komşuluk hakları sadece “rahatsız etmemek”ten ibaret değil; saygı, empati ve birlikte yaşama kültürünün ta kendisidir.
Hukuk, bu hakları korur ama asıl görev bizimdir: İnsan gibi yaşamak ve yaşatmak. Çünkü gün gelir bir selam, bir tebessüm ya da bir fincan kahve, en büyük anlaşmazlığı bile unutturabilir.