Yıllar önce arkadaşlarla Şanlıurfa’ya gitmiş, oradan da peygamber mezarlarını ziyaret etmek üzere Eyyub Nebi köyüne uğramıştık. Urfa-Mardin karayolunun Viranşehir istikametinde yaklaşık 100 kilometre sonra “Eyyub Nebi” köyüne sapılmakta, 16 kilometre sonra peygamber mezarlarına ulaşılmaktadır. Güzel bir şekilde restore edilen bu yerde Hz. Eyyub Aleyhisselam ile Hz. Elyasa Aleyhiselam’ın ve Hz. Eyyub Aleyhisselam’ın hanımı Rahime (Rahmet) hatunun türbeleri bulunmaktadır. Buradaki mezar ziyaretlerimizde, âyet-i kerimeleri hatırladık. Enbiya Sûresi’nin 83 ve 84. âyetleri ile Sâd Sûresi’nin 41-44. ayet-i kerimelerinde bu şanlı peygamberin kıssası anlatılmaktadır. Tefsirlerde ve hadis kitaplarında yer alan bilgilerin hülasası şudur: Hz. Eyyûb Aleyhisselam, son derece cömert ve şefkatlidir. Allahu Azimüşşan’ın lütfu ve ihsanı ile çokça servet sahibidir. O bu servetini hep hayır ve hasenatta harcamakta, fakirlere kol kanat germektedir. Rabbimiz bu peygamberinin şahsında kıyamete kadar gelecek bütün insanlara bir ders vermeyi murad etmiştir. Musibetler karşısında nasıl davranılacaktır? Büyük bir sel gelmiş, Hz. Eyyub Aleyhisselam’ın sürüleri telef olmuş, evi yıkılmış, bütün evlatları vefat etmiştir. Yalnızca kendisi ve hanımı kalmıştır. Bir de ağır bir hastalığa mübtela olmuştur. Hem iç hastalığı vardır hem de cildinde görülen rahatsızlık. Bu durum karşısında Hz. Eyyub’un (as) ağzından en ufak şikâyet sözü çıkmaz. Devamlı şükretmekte ve başına gelenlere sabretmektedir. Bu durumun bir benzerini sahabelerden İmran bin Husayn’da (ra) görmekteyiz. Peygamber Efendimiz’in (asm) duasının makbul olduğunu bildirdiği bu sahabe, uzun yıllar yatalak durumda olmasına rağmen, kendisinin şifası için dua etmemektedir. Amcası oğlu, ısrarla bunun sebebini sorunca şöyle demiştir: “Ben bu halimle meleklerle musafaha ediyorum. Sağlığıma kavuşunca bu halin kaybolmasından korkuyorum.”
Hz. Eyyub Aleyhisselam, sonunda, Cebrail Aleyhisselam’ın telkini ile şu duâyı etmiştir: “Ennî messeniyye’d-durru ve ente erhamü’r-rahimîn” [Bana gerçekten zarar dokundu. Sen ise merhametlilerin en merhametlisisin. Enbiya Suresi / 83)] Rabbimizin emriyle ayağını yere vurunca yerden şifalı su çıkmıştır. İki kaynaktan akan suların biri soğuk, biri ılıktır. Soğuk sudan içince içindeki hastalıklar, ılık su ile yıkanınca da vücudunun görünen kısmındaki yaralar iyileşmiştir. Şifa bulduktan sonra Cenab-ı Hak, Hz. Eyyub Aleyhisselamın kaybolan servetini ve evlatlarını misli misline vermiştir. Hadis-i şerifte gökten altın çekirge yağdığı rivayet edilir. O hastalığı devresinde Hz. Yusuf Aleyhisselam’ın kızı olan Rahmet validemize seslenmiş, gelmeyince iyileşince ona yüz sopa vurmaya yemin etmiştir. Ayet-i kerimede (Sâd /44) beyan buyrulduğu üzere, Rabbimiz bu yeminini yerine getirmesi için şöyle güzel bir çareyi vahiyle bildirmiştir: O civardaki ince otlardan yüz dalı koparacak, bir deste yapacak ve bununla bir defa vuracaktır. Böylece Peygamber yeminini yerine getirmiş olacak, Rahmet validemiz de incinmeyecektir. Hz. Rahmet Radıyallahu anha’nın mezarı başında bu hadiseyi düşündük. Rabbim bu şefkatli kuluna rahmet eylesin.
Hz. Eyyub Aleyhisselam’ın kıssasından alacağımız pek çok ders vardır. Bediüzzaman Hazretleri’nin telif etmiş olduğu tefsirlerden biri olan “Lem’alar”da bu kıssadan alacağımız dersler sıralanmaktadır. Bu eserdeki açıklamalardan bir kısmını yerimiz nispetinde iktibas edelim: “Birinci Nükte: Hazret-i Eyyûb aleyhisselâmın zâhirî yara hastalıklarının mukâbili, bizim bâtınî [içe âit] ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır. İç dışa, dış içe bir çevrilsek, Hazret-i Eyyûb’den daha ziyâde yaralı ve hastalıklı görüneceğiz. Çünkü işlediğimiz her bir günah, kafamıza giren her bir şüphe, kalp ve ruhumuza yaralar açar. Hazret-i Eyyûb aleyhisselâmın yaraları, kısacık hayat-ı dünyeviyesini tehdit ediyordu. Bizim mânevî yaralarımız, pek uzun olan hayat-ı ebediyemizi tehdit ediyor. O münâcât-ı Eyyûbiyeye, o hazretten bin defa daha ziyade muhtacız.
“Bâhusus nasıl ki o hazretin yaralarından neş’et eden [kaynaklanan] kurtlar, kalp ve lisanına ilişmişler; öyle de bizleri, günahlardan gelen yaralar ve yaralardan hasıl olan vesveseler, şüpheler (neûzü billah) mahall-i iman olan bâtın-ı kalbe ilişip imanı zedeler ve imanın tercümanı olan lisanın zevk-i ruhanîsine ilişip zikirden nefretkârane uzaklaştırarak susturuyorlar.
“Evet, günah kalbe işleyip siyahlandıra siyahlandıra tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah istiğfar ile çabuk imha edilmezse kurt değil belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor.
“Mesela, utandıracak bir günahı gizli işleyen bir adam, başkasının ıttılaından [haberdar olmasından] çok hicab ettiği [utandığı] zaman, melâike ve rûhaniyatın vücudu ona çok ağır geliyor. Küçük bir emare ile onları inkâr etmek arzu ediyor.” (Lem’alar, İkinci Lem’a, s. 14)