Ne Zaman İnsan Uslanacak?
Kaç çocuğun gözyaşı daha akmalı ki insanlık uyansın?
Kaç şehir enkaza dönmeli, kaç masum nefes toprağa karışmalı?
Gündelik hayatımızda, sabah kahvemizi yudumlarken telefonumuza düşen "savaş haberlerini" kaydırıp geçiyoruz.
Bir çocuğun cesedinin kumlar üzerine serilişini, bir annenin enkaz altındaki çığlığını, insanlık dışı koşullarda açlıktan kıvranan bedenleri "uzak bir trajedi" olarak kodluyoruz.
Oysa Rusya'nın Ukrayna'da açtığı yaralar, İsrail'in Gazze'de sivil hedeflere yağdırdığı bombalar, Yemen'deki kıtlık, iklim krizinin yok ettiği köyler...
Hepsi, insanlığın kolektif vicdanına atılmış birer tokattır.
Peki bu tokadın sesi neden duyulmuyor?
Ne zaman insan uslanacak?
Ve daha derin bir soru: Acaba insan gerçekten uslanmayı istiyor mu?
Gün içinde kaç defa haberleri kayıtsızca geçtik?
Kaç defa, bir annenin feryadını sıradan bir ses gibi duyduk?
Markette israf ettiğimiz yiyecekleri, açlık çeken milyonlar için düşünmedik bile. Telefonlarımızda savaş videoları izleyip iki saniye sonra “reels” videolarla gülmeyi nasıl bu kadar çabuk öğrendik?
İnsan, kendini kandırma konusunda gerçekten ustalaşmış gibi.
İsrail'in Gazze'de bir mülteci kampını vurması, 40 çocuğun hayatını alırken, sosyal medyada bir "taraflaşma" malzemesine dönüşüyor. Sanki ölümler, bir futbol maçının skoruymuşçasına...
Bu kayıtsızlık, insanlığın en büyük zaafı… Acıyı normalleştirmek…
Felsefenin diliyle söylersek, Hannah Arendt'in "kötülüğün sıradanlığı" tam da burada karşımıza çıkıyor. Savaşlar artık "protokollerle" yönetiliyor: Politikacılar karar alıyor, askerler düğmelere basıyor, medya "meşru müdafaa" terimleriyle süslüyor katliamları. İnsan, kötülüğü sistemleştirerek vicdanını rahatlatıyor.
Bütün bunlar, insanın artık korku ya da yasa ile değil, sadece ahlak ile değişebileceğini gösteriyor. Ama ahlak, yalnızca acıyı hisseden kalplerin işidir.
Peki ya kalpler taş kesildiyse?
Hangi savaş gerçekten adalet için yapıldı?
Bir çocuğun gözyaşı, hangi politik çıkarın arkasında saklanabilir?
Medeniyet dediğimiz şey, gökdelenler mi yoksa göğe yükselen feryatlar mı?
Uslanmak Nedir?
Uslanmak, güçten değil, merhametten yana olmaktır. Uslanmak, bombaların değil, barışın yankılandığı bir dünyanın hayalini kurmaktır. Ama önce gerçeği görmek gerek: İnsan, hâlâ öğrenmedi. Çünkü insan, acıyı başkasının teninde hissetmeyi reddediyor.
İklim krizi kapıda!
Amazonlar yanıyor, okyanuslar plastikle boğuluyor. Ancak insan, kısa vadeli çıkarları uğruna gezegenini bile feda edebiliyor. Ukrayna'da buğday tarlaları bombalanırken, Afrika'da insanlar açlıktan ölüyor. Bu, sadece bir savaş değil, insanın kendi türüne ve ekosisteme ihanetidir.
Son Bir Soru:
Eğer ölen biz değilsek, acı çeken biz değilsek, yoksul biz değilsek...
İnsanlık adına utanan biz değilsek...
O zaman biz hâlâ insan mıyız?
Ne zaman insan uslanacak?
Belki de ancak insan, insan olmayı tekrar hatırladığında… Ama o gün gelir mi bilinmez.