NEFSİNE GALEBE ÇALANIN MURADI TEZ OLUR
Zihnimi maddeye hapsettikçe,
Ruhu da somut olan bedene hapsettim,
Yaş aldıkça aklar düşer saçına,
İlkin umursamaz, düşünmez ve alelade yaşarsın,
Lakin sen takılmasan dahi akrep ve yelkovana,
Akıp giden bir ömür var: anlasana be Fatıma,
Sor kendine her dakika ve her saniye,
Ben ne yaptım, ne yaparım ebediyet için?
Ben ne yaptım, ne yaparım bugünün için?
Ben ne yaptım ne yaparım gaflete dalmamak için,
İnsan garip mahlukat adı üstünde beşer işte,
Yola koyarsın, yolda durmaz; akıl verirsin, akla layık olmaz,
Şaşmaya müsait beşer yerinde durmaz,
Anlatırsın tek tek; kelam edersin satırlar, sayfalarca,
İşlesin istersin yüreğine yüreğinde olan hakikat,
Sonra şüphe düşer aklına;
Ben kimim ki kelam edeyim?
Ben kimim ki edilen kelamı dinleteyim?
Ah irfana muhtaç biçare gönlüm,
Burada aslolan senin nefsin mi ki, sen kendine yanar gaflete sığınırsın?
Kelam senin midir ki, şüpheye yer olsun?
Akıl senin midir ki, sapmaya fırsatı olsun?
El senin midir ki, yazmamaya haddi olsun?
Her uzvun sahibi olan hak iken,
Dili dönen ve bahaneye sığınan acize bak sen?
Kelamı ile hizmet etmeye yaraşmaz olmuş,
Kendini meftun, ruhunu merhum kılmış,
Ancak bu senin sonundur nefsim dedim,
Söz verdim kendime, direttim nefsime,
Cihat dediğin yalnız harp meydanında olmaz,
Benim cihadım sanadır dedim,
Ben ki kendimi, evvela nefsimi,
Yerle yeksan ettim, toprağa defnettim,
Gömdüm ki yeniden dirilişi yüce huzurda olsun,
Gömdüm ki Yunus misali; ölmeden ölmenin keyfini sürsün,
Aşkın huzurunda, asıl huzur neymiş yaşayarak görsün.
Fatma Nur Özcan