Bülent ERTEKİN

Tarih: 11.09.2024 21:28

NİÇİN DEDELER HAVA SOĞUKTA OLSA PARKTA OTURUR?

Facebook Twitter Linked-in

NİÇİN DEDELER HAVA SOĞUKTA OLSA PARKTA OTURUR?

Ne kadar da yürek yakan bir soru değil mi? Kaç dede vardır ki hava ayaz mı ayaz olsa da sıkışan, daralan göğsünü serinletmek ve ferahlatmak için  parka gider. Aslında gider demek doğru mu, onu da bilmiyorum. Zira aşağıda ki makaleyi okuyunca o parka gitmek zorunluluğu hissedenin bizatihi siz, kendinizin olduğunu düşüneceksiniz.
Kim yazdı...
Hangi saikle yazdığını inanın çok düşünmüyorum. Bildiğim bir şey var ise bir çok DEDENİN, DEDELERİN bu ruh ile tıpkı hikayede yazıldığı gibi "Allah'ım ! Halimi sana arz ediyorum !" diye yalvarır. Yazıyı watsap grubundan paylaşan Kemal Arkun abime sonsuz teşekkürlerimi arz ediyorum.

Ve diyorum ki, istifadeye mazhar olacak bu tür yazıları lütfen paylaşmaya devam edin.

NİÇİN DEDELER HAVA SOĞUKTA OLSA PARKTA OTURUR?

Bir çoğunun hayat arkadaşı, canı, cananı, ne derseniz deyin. Canınızın yarısı, karısı vefat etmiştir.
Tekbaşına yemeğini yapacak, çayını demleyecek durumda değildir.
Gelininin ya da damadının yanına bir sığıntı gibi sığınmıştır.
Bedeni ve ruhu artık gerilemeye başlamıştır.
Uzuvları vazifesini tam yapamaz hale gelmiştir.
Dermansız, çaresiz, mahzundur.
Kırık kalbi hepten  yumuşamış, gözyaşı gözünün kenarında hazır bekler.
Gurbetten geleni görse, biri acı çekse, ölüm haberi alsa o, hazırda bekleyen yaşı akıtır hemen!
Tek sermayesi gözyaşlarıdır onun.

Yemeğini üzerine döker, takma dişi ağzından çıkar, dişi gıcırdar, damadın, gelinin, oğlunun, kızının, torunların küçük bir sözü gücüne gider.

Üzülür, gözleri dolar, yutkunur !
İçine atar acısını, çaresizliğini !
Çoğu zaman sessiz sedasız oldukça ezik sofradan çekilir usulca...
“Baba niye kalktın? Daha yeni oturmuştuk, doymadın ki!” der, kızı oğlu…
“Doydum yavrum doydum, siz devam edin!” der.
Der, demesine de  kalbi paramparça olmuş hüzünle dolmuştur dedenin !
"Allah'ım ! Halimi sana arz ediyorum !" diye yalvarır Yaratana.
Ve o dede yine usulca kendini dışarı atmanın hesabını yapar, inceden inceye...İç çeke çeke...
“Evladım! Yavrum ezân vakti geliyor, ben  yavaş, yavaş dışarı çıkayım…”der ve çıkar.
O dışarı çıkış yanan yüreğine soğuk su sepmiş gibi gelir.
Ya cami avlusuna ya da parka gider, oturur yaşlı bir arkadaş bulunur muhakkak!..
Tanımasa da selâm verip oturur diğer ihtiyarın yanına...
Gündüzleri camidir, onların sığınacağı yer..
Kalbinin ferâhlık bulacağı mekân.
Emeklilik maaşı olan bir nebze iyidir, ötekilerden..
Nede olsa maaş hatırına âlâkadar olurlar...
Ya yoksa ?
Yeryüzünün en sevimsiz, en istenmeyeni onlar olur.

Gençler ! Varacağımız son menzil, son durak, son yer İHTİYARLIK durağıdır bu hakikati unutmayın...
Aman ha, parkta oturan yaşlıya, otobüste ki ihtiyara siz siz olun yer verin !
Bizde o yaşlara geleğiz ! Son nefesimize kadar imtihan halindeyiz.
Tanıdığınız tanımadığınız her güngörmüş ihtiyara bir selâm esirgemeyin, vaktiniz varsa hâl hatır sorun, sohbet edin, durumuna göre bir çay, bir çorba ikrâm edin...
Muhabbet ve hürmetin bir faturası yoktur. Bitmeyen denizdir. 
Hiç olmazsa bir tebessüm edin, oda yeter…
Huzur dolu saadetler… (Alıntı)

Selâm ve dua ile 
Bülent Ertekin


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —