Seyfettin BUDAK

Tarih: 12.03.2025 20:29

Ramazan’da Zaman: Çizgisel Bir Yol mu, Yoksa Akışkan Bir Nehir mi?

Facebook Twitter Linked-in

Ramazan’da Zaman: Çizgisel Bir Yol mu, Yoksa Akışkan Bir Nehir mi?

Zaman... Belki de insanlığın en kadim ve en gizemli sorularından biri. Peki, zaman gerçekten de hepimizin sandığı gibi düz bir çizgi üzerinde mi ilerliyor? Yoksa tıpkı bir nehir gibi sürekli akan, değişen ve bizi şaşırtan bir akış mı? Gelin, bu sorunun peşine düşelim ve zamanın derinliklerinde bir yolculuğa çıkalım.

Günlük yaşantımızda zamanın doğrusal bir yolculuk olduğunu varsayarız. Sabah uyanır, işe gider, yemek yer ve uyuruz. Saatler ve takvimler bize zamanın düzenli bir şekilde ilerlediğini söyler. Ancak deneyimlerimiz bize zamanın hiç de öyle olmadığını fısıldar. Bazen zaman adeta durur, bazen de göz açıp kapayıncaya kadar geçer.

Hatırlar mısınız, çocukken yaz tatilleri ne kadar uzun gelirdi? Oysa şimdi bir yılın nasıl geçtiğini anlamıyoruz bile. Zamanın bu göreceliği, onun sadece bir ölçü birimi olmadığını, aynı zamanda bir deneyim olduğunu gösteriyor. İçinde bulunduğumuz ruh hali, yaptığımız iş, hatta hava durumu bile zaman algımızı etkileyebilir.

Antik Yunan filozofu Herakleitos, "Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz" der. Bu söz, zamanın sürekli değişimini ne güzel ifade eder. Aynı anı iki kez yaşamak mümkün değildir. Çünkü biz değişiriz, dünya değişir, her şey değişir.

İçinde bulunduğumuz Ramazan ayı da zaman algımıza dair çarpıcı bir örnek sunar. Oruç tutarken bazen saatler yavaş ilerler, açlık ve susuzlukla geçen dakikalar uzadıkça uzar. Ama iftar vakti gelip sofralar kurulduğunda, günün nasıl geçtiğini anlamayız bile. Sahurdan iftara uzanan bekleyiş, zamanın ne kadar esnek ve göreceli olduğunu bir kez daha hatırlatır.

Ramazan ayı, bizlere sadece fiziksel bir deneyim sunmaz, aynı zamanda manevi bir zaman yolculuğudur. Oruç tutarken yalnızca midemizi değil, ruhumuzu da arındırır, geçmişin muhasebesini yapar ve geleceğe daha bilinçli adımlarla ilerleriz. Bir anlamda zamanın akışına teslim olur, dünyevi kaygıları bir kenara bırakıp, daha yüksek bir farkındalığa ulaşırız.

Einstein'ın görecelilik teorisi, zamanın mutlak olmadığını kanıtlar. Hareket halindeki biri için zaman farklı, durağan biri için farklı akar. Oruçlu birinin sabırsızlıkla beklediği dakikalar uzarken, ibadet ve tefekkürle meşgul olan biri için zaman akıp gider. Belki de zamanın doğası tam da budur: Onu nasıl yaşadığımıza göre şekillenen bir akış...

Belki de zaman, bir nehir gibi akıp giden bir süreçtir. Geçmişin pişmanlıkları ve geleceğin kaygılarıyla yaşamaktansa, anın anlamlı tadını çıkarmak ve akışa uyum sağlamak daha doğru olabilir. Ramazan da bize bunu öğretmez mi? Dün ne kadar hata yapmış olursak olalım, bugün tövbe edebiliriz. Geleceğin belirsizlikleri bizi endişelendirse de, şimdiki anın değerini bilmek, bizi hakikate daha da yaklaştırır.

Sonuç olarak, zamanın doğası, onu nasıl algıladığımıza bağlı olarak değişir. Kimileri için doğrusal bir yolculuk, kimileri içinse sonsuz bir nehir gibidir. Belki de zamanın sırrı, onun var olup olmadığını değil, bizim onu nasıl deneyimlediğimizi anlamakta gizlidir.

Ramazan ayının manevi atmosferinde zamanın kıymetini bir kez daha fark ediyoruz. Sabır, şükür ve tefekkürle geçen her an, bize hayatın derinliklerinde daha anlamlı bir yolculuk yapma fırsatı sunuyor. Öyleyse zamanı sadece bir ölçü birimi olarak değil, hayatın ta kendisi olarak görmeli ve her anın kıymetini bilmeliyiz.

Peki, sizce zaman nasıl bir şekil alıyor? Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ilişkiyi nasıl tanımlarsınız? Zamanın akışkanlığı, hayatınızı nasıl etkiliyor?

Bu soruların cevapları, kendi iç dünyanızda yapacağınız keşiflerle ortaya çıkacaktır. Unutmayın, zaman sadece bir kavram değil, aynı zamanda deneyimlediğimiz bir gerçektir. Ve bu gerçeği anlamak, hayatımızı daha anlamlı kılabilir.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —