ŞAP HASTALIĞI MESELEMİZ
Hayvancılık yapan çiftçilerimiz zor durumda.
Avrupa ve Amerika’da 70 yıldır hastalık görülmüyor. Elbette onların coğrafi şartlarıyla bizim şartlarımız aynı değil. Yalnız biz iyiye mi gidiyoruz yoksa kötüye mi, diye sorulur.
Şöyle bir göz atalım.
Bu yıl şap hastalığından dolayı milyarlarca lira kaybımız oldu. Hastalık hâlâ devam ediyor. Hastalığın aylarca devam etmesi ve çok geniş alanlara yayılması virüsün çok güçlendiğini göstermektedir. Hastalık ülkemizde geçen yıl da çok zarar verdi. Bu kadar hızlı ve geniş alanlara yayılması göstermektedir ki hastalıkla mücadele yapılamıyor.
Hayvanların ölümü ve aşırı kilo kaybı sonucu et fiyatları sürekli yükseliyor. Bu hastalık genellikle genç hayvanlarda ölüm yapar. Yaşlı hayvanlarda ölüm, aşırı zayıflama ve kilo kayıplarına sebep olur.
Şap hastalığı uluslararası stratejik ve ekonomik hastalıktır. Hastalık çıkan ülkeler kapatılır.
Tarım Bakanlığı 90’lı yıllarda şap hastalığına karşı çok başarılı mücadele yaptı. Dünyada bu konuda en tecrübeli ülkelerden biri, 1994-2002 yılları arasında nasıl mücadele edildiyse aynı şey yapılabilir. O yıllarda çok kaliteli aşılar üretildi; şap aşısı ihraç ediliyordu. Aksi takdirde iki, üç yılda bir bu hastalık aynı şiddette seyredecek. Çiftçi buna dayanamaz.

Belli ki bir problem var.
Problemi çözülemiyor çünkü konu tam olarak bilinmiyor. Yeni tipler/alt tipler mi seyrediyor, aşı bağışıklık vermiyor mu, zincirde bir kırılma varsa nerede, veterinerlerin burada rolü var mı, hayvan hareketleri, hayvan yoğunluğu?..
Dünyada şap hastalığı ve aşısı uzmanlarının en iyileri Türkiye Şap Enstitüsünde yetişmiştir. O zaman emekli olmuş, yaşayan eski uzmanları çağırıp konuyu onlara teslim edin. Konuyu onlar çözebilir. Bu konuda Brezilya’dan da uzman desteği alabilirsiniz; orada da zamanla çok iyi uzmanlar vardı.
Kurumlara siyaset bulaştırırsanız olacağı budur. Şimdi, “kel kızı saçlı diye ağlarsınız.”
Onur meselesi yapmayın. Uzmanları Şap Enstitüsünden gönderdiniz ya da emekli ettiniz. Gidenlerin yerine yetiştiremediniz. Biraz düşünseydiniz onları emekli bile yapmazdınız. Yaşlansa bile birikimlerinden faydalanabilirdiniz. Batı ülkelerinde örnekleri var.
FAO tarafından 1967’de faaliyete geçirilen Şap Enstitüsü ülkemizde bulunuyor.
Şimdi ne oldu?
Şap hastalığından korunmak için sıhhi tedbirleri aldıktan sonra tek mücadele şekli var aşılamaktır. Kaliteli bir aşıyla zamanında aşılayıp kanda koruyucu antikorları (IgG) yüksek tutmak.
Benim önerim:
Şaptan emekli olan, ayrılan yaşayan şap uzmanlarını geri getirilmesi. Konuyu asıl sahiplerine teslim edin. Kararı onlar versinler; gerekirse eski sisteme dönülsün. Yağlı adjuvanlı aşıyı üretimi beceremediyseler acilen alaminyumhidroksit adjuvanlı aşıya dönülebilir.
Aşı yapılırken bütün safhalardaki testleri uzmanlar gözden geçirsinler.
Bu hastalık iki yıl üst üste ağır seyretmesi ve çok ölüm olması çiftçimizi yıldırdı. Zaten kötü giden hayvancılığımız daha da kötüye gitti.
Bu şartlarda hayvancılık yapmak çok zor.
Şap aşısı problemini doktora yapanların çözeceği bir mesele değildir. Bu mesele şap hastalığı ve şap aşı uzmanlarının işidir. Görevden ayrılan şap uzmanları bilgi birikimini yeni nesle aktarmadan ayrıldığı çok açık görülüyor.
Aşılama politikası yeniden gözden geçirilsin. Bu konuda ülkemizde dünya çapında uzmanlar yetişmişti.
Bir şeyler ters gidiyor lakin ülkemiz ortaçağda yaşamıyor.
Şap hastalığı yüzünden hayvan besleyen çiftçilerimiz zor durumda. Sürü bağışıklığına önem verilmeli. Unutmayın aldığınız sıhhi tedbirler yeterli olmayabilir çünkü şap virüsü 70-100 km rüzgârla yayılabilir. Hastalık yayıldıktan sonra çiftçilerin yapacağı çok fazla bir şey yok. Virüsün hastalık yapma gücü çok güçlüyse kalitesiz aşılar koruma sağlamaz.
Şap hastalığı ile mücadele devlet mücadelesidir. Çiftliklere ayrı köylere ayrı bir aşı politikası izlenerek başarılı olma şansı artırılabilir.
Virüsün piyasada hızlı dolaşması hastalık yapma gücünü yükseltir onun için hayvanlarda ölü sayısını artırır.
Son söz olarak; Türkiye’de yüzyıllardır var olan yerli tipler, “O ve A” tipleri dışında dışardan bir şekilde bulaşan şap virüsleri çok uzun zaman buralarda yaşayamaz. Bahsi geçen tiplerin bağışıklığı uzun olduğundan virüsler konakçı bulamayınca tutunamazlar. Eğer kalıcı olacaksalar bunlara karşı yapılan aşıların da bağışıklık süreleri uzun olduğundan büyük tehlike arz etmezler.
Akıllı bir mücadele programıyla hastalığın zararları aza indirilebilir.
Analar aşısız genç hayvanlarda miyokart dolayısıyla ölüm şekillenir.
Mahir Adıbeş

