Burhan BOZGEYİK


Şehitlerimizin ve Gazilerimizin Hukukunu Müdafaa (19)

..


Şehitlerimizin ve Gazilerimizin

Hukukunu Müdafaa (19)

Kurtuluş Savaşının bu şekilde zaferle neticelenmesi, Anadolu’nun dört bir yanında bayram havası estirdi. Yunanlılara karşı kazanılan bu zafer bütün İslâm dünyasında büyük sevinçle karşılandı. Müslümanlar bayram ediyordu. Bilhassa Hindistan’daki ve Tiflis’teki Müslümanların sevinci görülmeye değerdi. Tiflis’te halk ellerinde ay-yıldızlı bayrak olduğu halde sokaklarda gösteri yapıyor ve husûsî olarak besteledikleri marşları söylüyorlardı. İran Başbakanı ile Irak Şeyhu’l Meşayihi Uceymi Paşa, Şeyh Sünusi, Buhara Heyet-i İlmiyesi birer tebrik telgrafı göndermişti. Daha sonra İslâm dünyasının her yerinden Ankara’ya tebrik telgrafları yağacaktı. Batı dünyası ise mateme bürünmüştü. Amerika ve Avrupa’da yayınlanan gazeteler yaptıkları yorumlarda, Yunan mağlubiyetini bütün Hıristiyan dünyasının hezimeti olarak değerlendiriyorlardı. New York Times gazetesinde çıkan bir yazıda, Yunan ordusunun hezimeti için şöyle deniliyordu: “Helen ordusunun Anadolu’yu terk etmek mecburiyetinde kalışı, Hıristiyanlığın ve uygarlığın başına gelen en büyük felakettir.”

Üç buçuk yıl boyunca, işgal ettikleri her yeri yakıp yıkan Yunanlılar, kaçarken güzel İzmir’i de ateşe vermişti. Yunanlıların ve onlarla birlikte kaçan Rumların çıkarttığı yangınlar

neticesinde şehrin dörtte üçü yanıp kül olacaktı.

Batı Cephesinde kazanılan bu zaferlerden ayrı, Karadeniz, Doğu ve Güney bölgelerinde de zaferler kazanıldı ve vatan toprakları düşmandan temizlendi.

Yaklaşık dört yıl devam eden kurtuluş savaşında bütün cephelerdeki kayıp durumuz şöyleydi: 662 subay ve 8 bin 505 er olmak üzere toplam 9 bin 167 şehit. Savaş alanlarında yaralanarak sonradan şehit olan 53 subay ve 1665 erle bu sayı, 10 bin 885 kişiye ulaşmıştır.

Muharebelerde şehit düşen her 13 ere karşılık bir subay şehit olmuştur. Bazı tarihçilerin “subay savaşı” olarak adlandırdıkları Sakarya Muharebesinde ise şehit düşen her sekiz ere karşılık bir subay şehit olmuştur.

Kurtuluş savaşı müddetince çeşitli sebeplerden dolayı verilen kayıplar 37 bin 219 kişidir. Bütün savaş boyunca gerek muharebe meydanlarında, gerekse diğer sahalarda subay ve er olarak 33 bin 685 kişi yaralanmıştır. Bunun 33 bin 460’ı ateşli silahlarla, 225’i süngü ile yaralanmıştır. Bunların 159’u subay, 1284’ü er olmak üzere toplam 1443 kişi malul olmuştur.

Kurtuluş Savaşı, hiç şüphesiz tarihimizin en zorlu devresidir. Düşünün siz; Birinci Dünya Savaşına girmişiz, yedi cephede savaş vermişiz. Bu savaşlarda yüz binlerce vatan evladını

şehit vermişiz. Yüz binlerce yiğit yaralanmış. Mondros Mütarekesi olmuş, peşinden yurdun mühim bir kısmı işgâle mâruz kalmış. Ortada doğru dürüst bir devlet te yok. Ancak, bu millet inancından aldığı güçle ayağa kalkmış. Yediden yetmişe herkes, cihadın o anda “farz-ı ayn” olduğunun şuûrundaydı. Çocuklar, kadınlar bile savaşa iştirak etmiştir. Zira cihad onlara da farz olmuştur. Biz “Kurtuluş Savaşı Serisi”nde hazırladığımız on kitapla, o zorlu devreyi anlatmaya çalıştık. 10-14 yaşındaki nevcivanlar Çanakkale Cephesine gitmişti. Anadolu’da birçok lise bir-iki sene mezun verememişti. Çünkü o lisenin son sınıfları bütünüyle şehit olmuştu. Biz bunu “Kurtuluş Savaşı’nın Çocuk Kahramanları” kitabımızda anlattık. Kahraman kadınlar cepheye koşmuştu. Kağnı arabalarıyla cepheye cephane taşıyorlardı. İçlerinde çocuğunun üzerine örttüğü yorganı cephanenin üzerine örtenler vardı.

Kurtuluş Savaşında şehit düşenlerin ve gâzilerin listesini verdik. O listeye eklemek istediğimiz bir husus var. Gerçekte, Kurtuluş Savaşı esnasında bir millet topyekün “gâzilik” şerefine ermiştir. Zirâ, nasıl cephede savaşanlar gâzi ise, o cephedeki kahramanları duâlarla uğurlayan, analar, eşler, onların yakınları da gâzidir.

Kurtuluş Savaşı işte bu gâzi milletin sinesindeki cihad ve şehâdet aşkıyla kazanılmıştır. Kurtuluş Savaşı’nın “Gâzi Meclisi” de aynı şuûrla çalışmıştır. Her gün duâlarla çalışmaya

başlamış, bütün çalışmasında İslâm’ın esaslarını göz önünde bulundurmuştur.

Kurtuluş Savaşı esnasında ve zafer kazanılıncaya kadar, 1921 Anayasası mer’iyette idi. Anayasanın 2. Maddesinde ise

“Devletin dininin İslâmiyet” olduğu belirtilmişti. Yine kanunda, TBMM’nin aslî vazifesinin “Ahkâm-ı Şer’iyyenin tenfîzi” olduğu belirtilmiştir. Yani, TBMM’nin temel görevi, Şer’î hükümlerin uygulanmasını sağlamak ve uygulanıp uygulanmadığını denetlemektir.

1922 sonunda “Manzara-i Umûmiye” işte bu şekilde idi. İdare mekanizması, her yönüyle İSLÂMÎ idi.

Devletin sisteminin “İslâmî” olduğuna dair “hukukî” deliller sunmaya devam edelim:

29 Ekim 1923’te 364 sayılı “Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nun Bazı Mevaddının [Maddelerinin] Tavzihan Tadiline [Açık şekilde değiştirilmesine] Dair Kanun” çıkarıldı. Bu kanunun 1. ve 2. Maddeleri şöyleydi:

“Madde 1- Hâkimiyet, bilâ kaydü şart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir [dayanmaktadır]. Türkiye Devletinin şekl-i Hükümeti, Cumhuriyettir.

“Madde 2- Türkiye Devletinin dini, Din-i İslâmdır. Resmî lisanı Türkçedir.”

Açıkça görüldüğü üzere, ilan edilen Cumhuriyet, “Laik Cumhuriyet” değil, “İslâm Cumhuriyeti” idi. Devletin dini İslâmiyet’ti. Bu hüküm 1924 Anayasasında da korunmuştur. Bu hüküm 1928’e kadar Anayasa’da kalmıştır.

Sözün özü şudur: Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin “resmen” kurulduğu kabul edilen tarih olan 29 Ekim 1923’te, devletin dini İSLÂMİYET idi. Dolayısıyla devlet bir “İSLÂM CUMHURİYETİ” olarak kurulmuştu.

Cumhuriyetin İlan edildiği 29 Ekim 1923 tarihinde Devletin dininin İSLÂMİYET olduğunu belirtmiş ve noktayı koymuştuk. Şimdi o noktanın yanına bir nokta daha ilave edelim: 20. 4. 1340 (1924) tarihli ve 491 sayılı kanunla kabul edilen Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun (1924 Anayasasının) 2. Maddesi şu şekildedir:

“Türkiye Devletinin dini, dinî İslâm’dır; resmî dili Türkçedir; makarrı [Başşehri] Ankara şehridir.”

Bu tarihî belge bütün hukuk kitaplarında yer almaktadır. Anayasanın orijinali Osmanlıca olarak TBMM Meclis zabıtlarında bulunmaktadır. Ayrıca müstakilen de basılmıştır. 1924 Anayasanın bu ikinci maddesinin bu şekilde olduğu, Prof Dr. Suna Kili / Prof. Dr. A. Şeref Gözübüyük tarafından hazırlanmış olan “Türk Anayasa Metinleri ‘Senedi İttifaktan Günümüze’” isimli eserin 111. Sayfasında da görülebilir.

“Devletin dini Dinî İslâm’dır” hükmü 10. 4. 1928 tarih ve 1222 sayılı kanunla kaldırılmıştır.

İki noktaya ilaveten bir üçüncü noktayı daha koyalım: Sözün “Türkçesi” 1928 yılına kadar Türkiye Cumhuriyeti Devletinin dini İSLAMİYET idi. Yani bir başka deyişle Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir “İSLÂM DEVLETİ” idi.

Bu üç noktanın yan yana konulup düşünülmesini istirham edeceğiz. Zira bundan sonra söyleyeceklerimiz, bütünüyle bu tarihî gerçeklere dayanacaktır.

YENİ DOLANDIRICILIK SİSTEMİ!

VARİL PATLADI..1 ÖLÜ

BIÇAKLI KAVGADA ÖLÜ SAYISI 2'YE YÜKSELDİ.

FETÖ YENİDEN YAPILANIYOR

ARALAMAYA GİTTİ CANINDAN OLDU.

LİG TABLOSU

Takım O G M B Av P
1.GALATASARAY A.Ş. 7 7 0 0 17 21
2.FENERBAHÇE A.Ş. 7 4 0 3 7 15
3.TRABZONSPOR A.Ş. 7 4 1 2 3 14
4.GÖZTEPE A.Ş. 7 3 0 4 8 13
5.BEŞİKTAŞ A.Ş. 6 4 2 0 3 12
6.SAMSUNSPOR A.Ş. 7 3 1 3 2 12
7.GAZİANTEP FUTBOL KULÜBÜ A.Ş. 7 3 2 2 -2 11
8.TÜMOSAN KONYASPOR 6 3 2 1 4 10
9.HESAP.COM ANTALYASPOR 7 3 3 1 -1 10
10.CORENDON ALANYASPOR 7 2 2 3 1 9
11.KASIMPAŞA A.Ş. 7 2 3 2 -1 8
12.RAMS BAŞAKŞEHİR FUTBOL KULÜBÜ 6 1 2 3 0 6
13.ÇAYKUR RİZESPOR A.Ş. 6 1 3 2 -5 5
14.İKAS EYÜPSPOR 7 1 4 2 -6 5
15.ZECORNER KAYSERİSPOR 7 0 2 5 -8 5
16.GENÇLERBİRLİĞİ 7 1 5 1 -5 4
17.MISIRLI.COM.TR FATİH KARAGÜMRÜK 7 1 6 0 -9 3
18.KOCAELİSPOR 7 0 5 2 -8 2

YAZARLAR