Şehitlerimizin ve Gazilerimizin
Hukukunu Müdafaa (20)
Bu yazıya gelinceye kadar yazdığımız 19 yazı işte bu 20. yazıda söyleyeceklerimize bir dibace, bir girizgah, akla kapı açmaya vesile delillerdi. Yarın rûzu mahşerde o şehit ve gâzi ecdâdımızın itabından kurtulmak için işte bunları söylemeye mecburum:
Evvelen şunu belirtelim ki bizler, Mü’miniz ve muvahhidiz. Bu dünya ve bu kâinat Allahu Azimişşan’ın mülküdür. Rabbimiz bu dünya mülkünde de cennetmisal ve dünyanın en güzel beldesini biz Müslümanlara lutfetmiştir. İmanlı ve yiğit kumandan Alpaslan’ın etrafında toplanan kahraman ordu, Malazgirt meydan muharebesinde kendilerinden beş kat kalabalık Bizans ordusunu mağlup etmiş, bu muhteşem zaferle Anadolu’nun kapısı Müslümanlara açılmıştı. Anadolu Selçuklu Devleti ve daha sonra Osmanlı Devleti tarafından Anadolu’nun tamamı fethedilmişti. Bu fetihler esnasında yüz binlerce yiğit şehâdet şerbetini içmiştir.
Osman Gazi’nin Kur’an’a hürmet edişini ve akabindeki gelişmeleri hatırlayalım. Bu millet ne vakit ihlasla Kur’an’a ve Sünnet-i Resulallaha sım sıkı sarılmışsa Allahu Teâlâ da kendilerine nusret vermiştir. Lütfen Osmanlı’nın yükseliş devrindeki sınırlarına bakınız. Osmanlı’nın terekesinden altmış devletin çıkmış olması bunun delilidir.
1071’den itibaren bu topraklarda hayatın her safhasında İslamiyet hâkim olmuş, devlet Allah’ın hükümlerinin uygulanmasına âzâmî gayret sarfetmiştir. Bu gayretin neticesinde İslam devletinin hüküm sürdüğü topraklarda huzur, saadet ve refah hâkim olmuştur.
O zamanki adıyla “istiklal mücâhedesi”, sonraki adıyla “Kurtuluş Savaşı” dünyada eşine rastlanmayan bir mücadeledir. Şanlı bir cihattır. O günleri bir kere daha hatırlayalım: İslam’ın bütün düşmanları domuz topu gibi bir araya gelmiş, dört bir koldan Osmanlı Devletine saldırmışlardı. 93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı), Balkan Harbi, ardından Birinci Dünya Harbi peş peşe olmuştur. Osmanlı Devleti bu savaşlarda çok yıpranmış, en büyük darbeyi de içimizdeki hâinlerden, münafıklardan yemiştir. (Bu ayrı bir konudur)
Birinci dünya Savaşının en kanlı muharebesi Çanakkale’de cereyan etmiştir. Buradaki savaşta 250 bin kahramanımız şehit düşmüştür. Çanakkale’de cepheye koşan, daha sonra yedi cephede savaşan, Kurtuluş Savaşı için cepheye koşan yiğitlerin ve cepheye kağnılarla mermi taşıyan, askerlere yün kazak ören, çamaşır diken ninelerin, anaların, bacıların bir tek gâyesi, bir tek düşüncesi vardı: Bu vatana düşmanın gölgesi düşmesin, yüzyıllar boyunca olduğu gibi Allah’ın hükümleri hâkim olsun, ay- yıldızlı bayrağımız hür bir şekilde dalgalansın… Düşünce buydu. O günlerde yapılan konuşmalardan örnekler verdik. Anayasa hükümlerini, kanun metinlerini, Meclisin açılını ve çalışma sistemini naklettik.
Peki şimdi aradan 110 yıl geçtikten sonra (1915 Çanakkale muharebelerini baz alırsak) gür bir sesle haykırarak soruyorum. O zorlu günlerin emanetlerinden ve hatırasından geriye ne kaldı? 1915’te ve 1919’dan 1922 sonlarına kadar (Yani zafer kazanılıncaya kadar) bu topraklarda Şeâir-i İslamiye bütünüyle uygulanmaktaydı. Allah’ı hükümleri hâkimdi. Mahkemelerde, mekteplerde, ticarette, evlilikte, elhasıl hayatın her safhasında… Peki ne oldu da sonraları “düşmanlarımızın” kanunları alındı? Onların tarih boyunca bize ne faydası dokundu? 1921 ve 1924 Anayasalarındaki; “Devletin dini din-i İslam’dır” hükmüne ne oldu?
Yüreğimin yangınıyla, bildiklerimin ancak yüzde birini söylemiş olmanın ve diğer hakikatleri söyleyememenin tesiriyle ve günümüzdeki dehşetli tehlikelerin tahrikiyle bir kere daha açık ve net söyleyeceğim: Bizim gerçek istiklalimiz için, bu dünyadaki ve ebedî hayattaki saadetimiz için, bütün düşmanlarımızla baş edebilmemiz için, şehid ve gâzi ecdadımızın uğruna savaştığı İslamiyeti kabullenmemiz şart. Hem de ucundan kıyısından değil, Asr-ı Saadet’teki gibi yüzde yüz İslâmiyeti…
Siz ABD’yi dost biliyorsanız yanılıyorsunuz. Bakınız Afganistan’a, Irak’a, Libya’ya, Suriye’ye…. Kaç milyon Müslümanı öldürdü. Bazı İslam ülkeleri sadece son altı ayda dört trilyon doları kendisine haraç verdi. Peki o en büyük bağışı yapan hatta muhteşem bir uçak hediye eden Katar’a ne yaptı? Kuzeyimizi ve Güneyimizi İsrailvari terör örgütleriyle çevreleyen ve onlara binlerce tırlık silah desteği veren kimdi? Ya şu İsrail’in yaptıklarına ne demeli? Bu ateş çemberinden kurtulmanın bir tek yolu var. Kurtuluş Savaşına katılan bütün ecdadımızın taşıdığı düşünceye dönmek. Yani İslamiyet’e sarılmak…
Bizim elimizde muazzam bir güç vardı. Hilafet müessesesi… Bunun da en büyük düşmanı İngiltere idi. Bizde Hilafet Müessesesi kalkınca kendisi 60 devleti topladı, “İngiliz Milletler Topluluğunu” kurdu, kendisi de başına geçti.
Şimdi düşünmek ve doğruları bulmak vakti. Bizim buraya kadar yazdıklarımız hep doğrulardı. Söylediklerimizin hepsi belgelidir.
Ey kahraman ecdâd! İşte ben üzerime düşeni yapıyorum. Elimde bir tek kalemim var. Onunla gerçekleri haykırıyorum: Malike’l Mülk olan, Mülkün hakiki sahibi olan Rabbimizi razı edecek bir yola yönelelim…
Mehmed Âkif’in dediği gibi diyorum: “Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol…”