MİSAFİR KALEM

Tarih: 02.02.2025 16:32

SEYR-İ SEYİR

Facebook Twitter Linked-in

Seyr-i Seyir

Fark etmişti aslında. Her şeyi ayan beyan görüyordu. Oda karanlık olsa bile. 

Önünde tek bir tablo vardı, kimin çizdiğini bilmediği. Tıpkı yaşıyor muydu ya da gerçekten yaşamanın hakkını veriyor muydu sorusunun cevabını bilmediği gibi. Bakıyordu uzun uzun tablonun içindeki resme. 

Sanki kaybettiği bir uzvunu arıyordu. Yoksa çoktan kaybolmuştu da haberi mi yoktu?

 Arkadan tek bir spottan süzülen ışık, resme aksediyordu; onun gölgesini. Sahi, ya gölgesini. Daha önce hiç bakmış mıydı ki gölgesine uzun uzun? İçindeki sesle konuştuğu felsefelerini anlatmış mıydı? Felsefe demişken, sanki saatlerce baktığı resmin neden öylesine orada olmadığını, neden reklamların bu kadar gözüne iliştirildiğini, neden her şeyin satın alma üzerine kurulu olduğunu sorguluyordu. Resme bakıyordu ama kendisini okuyordu. İçinden her an çıkabilecek o canavarı görüyordu. 

Korkuyordu o canavardan, o canavarı kontrol edememekten. Her yeri yakıp yıkmaktan, bütün dünyayı altüst etmekten. Daha da ilginci, insanın içindeki avcı-toplayıcı o hayvanı görüyordu kendi gölgesine her bakışında. Görüşü bulanıklaşıyordu. Ayıramıyordu artık içindeki insanla hayvanı. 

Tabloysa gittikçe karmaşık bir hal alıyordu.

Böylece ne kadar durduğunu bilmiyordu. Arkadan gelen insan çığlıkları, ekleniyordu tablonun karmaşasına. Terk edip gitmek istiyordu sergiyi. Gitmeyi denedi. Ne sağa ne sola dönebiliyordu. Tablo hariç hiçbir yeri de göremiyordu. 

O an düşünebildiği tek şey, bazen kendini kontrol etmekte aciz kalan insanın, kendini her şeyi yönettiği yalanına inandırmasıydı. Çığlıklar gittikçe dayanılmaz bir hal alıyordu. Sanki çığlık değil de kara parçalara ayrılıyordu. 

Gözlerini kapattığında, burnuna taze bir kan kokusu geldi. O mu yapmıştı bunu, ya da arkada bir hengâme mi yaşanmıştı? Son kez açtı gözlerini ve dikkatlice baktı tabloya. 

Karmaşadan eser yoktu. Dupduru, net ve yekpare bir resimdi gördüğü. Sonunda görmek istediği resmi gördü ama saatlerce görmeye çalıştığı resmin bu olduğunu kabul etmek istemedi. İnsanlara ne olduğunu bilmiyordu ancak azalmış olacaklardı ki artık hareket edebiliyordu. 

İlk yaptığı, tablonun önünden gittikçe artan çığlıklara doğru çekip gitmekti. Ve çığlıklara doğru gittikçe anlamaya başladı hengâmeyi çıkaran nedeni. Basitti. Herkes tabloyu seyretmek istiyordu. Çünkü saatlerce bakılabilen bir tablo çok önemli olmalıydı. Hızlıca önünden geçmesi gerektiği tablonun önünde saatlerce durduğu için olmuştu bütün bunlar. 

Tabloda gördüğü, kumsala bakan boş bir sandalyeydi aslında, ama onun gördüğü bambaşkaydı. Tablo sadece denize bakan kumsaldaki boş bir sandalyeden ibaret değildi. Sandalye, oraya seyredenler için konulmuş bilinçli bir nesneydi ve sadece izlemeye yarıyordu. Denizse dalgalarıyla enerji üreten, canlılığı yaşatan kısmıyla yaşamaya çağırıyordu. 

İşte tüm bu yaşamın içerisinde insan, kendisini sandalyeye hapsetmeyi tercih ediyordu. Koca bir denizi izliyordu ama deneyimleyemiyordu. Dünyanın sadece kumsaldaki sandalyeden ibaret olmadığını anlayınca insan, işte o gün denize doğru yol almak için kırdı zincirlerini ve gerisinde bıraktı sandalyeyi. Dünyaya seyr-i seyir etmeye değil, yaşamaya geldin. 

Keyifli okumalar.

Edanur İsmail


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —