Tarih, Milattan Sonra 2024
Duygusal kavramların fil çağının izlerini aktif olarak taşıdığına şahit olmak.
İnanca, iyiliğe düşman olanlar ile hakikati öğrenmeden dogmalarla hayatını yaşamaya çalışanlar
Mağdur toplumun mağdur şarkıcıları siyasetçileri liderleri önderleri…
Herkes kaygılı
Herkes mağdur
Herkes öfkeli
…
Bu duygu durumlar kaygılanmak vs olağan. Aslında bunları dindirememekte sıkıntı var.
Kaygı ile korkunun farkına bakalım mesela.
Korku şu an yanıbaşınızda bir anda nereden geldiğini görmediğiniz vahşi bir hayvan olsa doğal olarak göstereceğiniz tepkiye korku denir. İstenmedik bir durum söz konusu yani doğal bir tepkiye karşılık geliştirilen duyguya korku diyoruz.
Korku duygusu, her insanda olan temel iki duygudan biridir. Biri sevgi diğeri de korku.
Evham, vesvese, endişe, kaygı korkudan türer.
Hassas kalpli olmak, şefkat, merhamet gibi alt duygular sevgiden türer.
Korkunun fıtri olarak sinir sistemine çok doğru orantılı, sinir sistemini harekete geçiren bir biokimyasallığı var. Ve bizi savaş kaç moduna getiriyor ilk etapta. Arzu edilen şey, bu durum karşısında gevşeyebilmek.
İlk insanlık gününden günümüze kadar bu durum sağlıklı devam edegelmiştir.
Kaygı ise henüz olmamış bir şey için zihnin bize çizdiği projeksiyondur. Bir nevi hayal gücümüzü kullanıyoruz. Olası muhtemel en uç senaryolara karşı kendimiz ve sorumluluğunu üstlendiklerimiz için negatif anlamda duygu üretmeye başlarız.
Temelde kaygı çokta faydasız değildir. Tüm duygularda olduğu gibi kaygının da bir karşılığı var. Fakat mesele burada kaygılanmamak değildir. Zira yaşamımızı sürdürdüğümüz toplumsal mekanizmanın içinde kaygı üreten dışsal dinamiklere maruz kalmak kontrol edilemeyebiliyor.
Yüksek enflasyon, siyasi rekabetin maruz bıraktığı durumlar, yakın çevrenin yaşadığı gerginlikler, deprem gibi temel ihtiyaçlar hiyerarşisinde bireyin kendisini korumaya alacağı bir takım kontrol dışı vakalar bireyi önlem almaya sevk edecektir haliyle.
Bu yaşanılan durumları regüle edebilmek, imkan nispetinde her bireyin kendisine düşeni ortaya koyması bize düşen aktif mücadele alanıdır.
Biz önlem alırız, kendimize göre hayatta kalmamızı sağlayacak güvenliğimizi sağlarız. Böylelikle hayatı sürdürür, yaşamın içinde kendi yaşantımızı ne yöne götüreceksek, mücadeleye devam ederiz.
Elbette kaygı ile mücadele ederken, mutsuzluk bizi yakalayabiliyor. Çünkü mutluluğun tatmin olma, mutmain olma konusu ile bir ilişkisi vardır. Hayat mücadelesi içerisinde tatmin olabilmek için çeşitli kaynaklara ihtiyaç duyarız.
Mutluluk bir duygu değildir denebilir hatta. Arzulanan bir şeyden tatmin olma duygusunun getirdiği alt duyguya mutluluk denir. Tasavvufi ifade ile mutmain olmak da denebilir.
Birtakım kaynaklara ulaşılamadığı durumlarda, hele ki temel ihtiyaçların karşılanmasının kolay olmadığı yerlerde tatmin olamamanın getirdiği huzursuzluklar çok olabiliyor.
…
Öfke tatmin duygusunun sağlıklı çalışmadığı durumlarda dışa vurulan bir alt duygudur.
Doğal bir uyarı mekanizmasıdır ki gerekli olan aksiyonları tetikleyerek önlem almamızı sağlar.
Maruz kalınan dış etkenlerin oluşturduğu öfke sağlıklı bir şekilde tüketilmelidir. Bir havuz mantığıyla yaklaşıp mutlaka tahliye gideri oluşturulmalıdır.
Yarına taşımamak için rutinlerin dışında etkinlik veya aktivite ile bedeni, kasları bir nebze yorarak öfkeyi tahliye edebiliriz. En basitinden elde olan imkanlarla işe başlanabilir. Bilimsel olarak ortaya konan bir durumu gündelik hayatta kullanabiliriz. Gün ışığı aydınlatma yerine beyaz ışık kullanılması vücut üzerinde negatif etkiler oluşturur.
Vücudun dinlemeye en çok ihtiyaç duyduğu ev ortamında gürültü ve melatonin salgınını engelleyen, geciktiren beyaz ışık gibi etkenler gerginliği azaltmayacağından sarı ışık kullanılabilir.
15 saniyede değiştiremeyeceğimiz konuları kabul edip onlarla nasıl baş edeceğimizi geliştirmemiz gerekiyor.
Değilse diş sıkma, mide krampları, baş ve sırt ağrısı gibi vücutsal tepkilerle karşılaşırız.
…
Hayatı/eşyayı görme biçimimiz kaygı ve korku üretme biçimimizle doğru orantılıdır. Hayatı sürekli güvensizlik üzerine okuyanlar doğal olarak çevresinde bu tür insanlardan oluşan ortamlarda yaşıyorsa ne yaparsa yapsın ne yazık ki gevşemede ve güvenme hissetmekte güçlük çekerler.
Kişinin sadece kendisinin tatminin getirdiği mutluluğu yaşaması yetmeyecektir. Çevresindekilerle birlikte bu duyguları yaşaması hayat mücadelesine ciddi katkı sağlayacaktır.
Sonsuz nimetlerin bahşedildiği bir hayatta birlikte yaşadıklarına borçlu hissederek yol yürümek sadece herkesin mağdur, tatminsiz, mutsuz olduğu bir atmosfer oluşturur.
Hesapsız rızık veren rabbimizin lütfundan istemek yerine mağduriyetini arttıracak yeni doneler arayan kişiye huzur fazla geliyor diyebiliriz.
Özensiz bir evde oturup pahalı araç veya aksesuara meyletmenin psikolojik ve ruhsal yıkımlarını görememek, kişinin kendisine verdiği bir cezadır.
Uyanık bilinç sahibi bireylerin sayısı artmasın diye tüm dayatmalar bu sistem üzerine kuruludur. Dijital medya araçları da kullanılarak dayatılan bu sistemleri iyi analiz etmek gerekir. İster siyasi ister ticari isterse dini gruplarda diri bilinç sahiplerini saf dışı bırakanlar bu sistemin en büyük destekçisidir.
…
Aldığı rol modele özenen; kendi fikri duruşu olmayan bireyler tam itaat koşuluyla mahallesinden gördüğü kabulü reddedemeyince adeta mankurtlaşıyor.
Sorgulayan, farklılığını ortaya koyan, kapasitesini kullanmakta ısrarcı olanlar hayatının merkezine arzuyu değil sevgiyi koymuştur. Kendisi olmayı başarmış, yaratılışına uygun formatta ilerlemeyi şiar edinmiş bireyler ötekini değil kendisini dinler. Kendisini bulunduğu seviyeden daha ileriye taşıyacak dimağlarla hayatını örgüler.
Hep umutludur, yarınlarda bugününden daha iyi bir mücadele sahası olacağını idrak etmiştir.
Sosyal mecralarda pompalanan, mağduriyet veya arzuların tahrik edilmesi bir değer ifade etmez. 'Bizi kim kurtarır' demek yerine kurtarılmaktan rahatsız olup kendi hayatını imar ve inşa etmeye odaklanır.
Ve ilahi müjdeye mazhar olur: “Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder. Ve ona beklemediği yerden rızık verir. Kim Allah'a güvenirse O, ona yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.”
Cevâhir AYDIN / Küçük Dünyam