Tıpkı Kerbelâ faciası gibi, Sarıkamış hâdisesi de ne vakit hatırıma gelse, gözlerim yaşarır. Bazı rivayetlere göre 90 bin canımız donarak şehit olmuştur. Hadisede birinci derecede dahli olan Enver Paşa muhibbanı bazı kimseler, “Yok yok, 90 bin değildi, 45 bindi!” dese de bu tarihî hadisedeki hatalar, “zırva tevil götürmez” cinsindendir.
Çok teferruatlı olmasa da hadiseyi en başından ele alacağız. Evvela gazetecilik damarımızı ön plana çıkartalım ve yazının başlıklarını ve kısa özetini verelim:
Ta en baştan, ipin ucu niçin puştun eline teslim edildi? Almanya’nın kendi menfaati uğruna Osmanlı Devleti’ni harbe sokmasına niçin izin verildi?
Osmanlı Devleti’nde subayların köküne kıran mı girmişti de, Alman subaylara görev verildi. Hatta Çanakkale savaşında olduğu gibi başkomutan yapıldı ve 250 bin şehit verilmesi o adamlara seyrettirildi?
Almanların bize sözde hediye ettiği, adlarını değiştirdiğimiz, ancak kaptanları Alman olan iki harp gemisinin Sivastopol’u ve diğer şehirleri bombalamasına nasıl izin verildi?
Almanya, Avrupa’daki cephesini kısmen rahatlatmak için Rusya’ya karşı Kafkas Cephesi’ni açmak istiyordu. Bunun için de Osmanlı Devleti’ni ateşe atıyordu. Bu cephe açılacaktıysa, gerekli hazırlıklar niçin yapılmadı?
Kafkas Cephesi’ndeki 3. Ordu’nun bel kemiğini Yemen’den ve Güney cephelerinden getirilen birlikler teşkil etmekteydi. Bunlar sıcak memleketlerden geldikleri için kıyafetleri de ona göreydi. Oysa bulundukları cephe bir-iki ay sonra şiddetli soğukların görüleceği cephe idi. Üzerlerinde kışlık elbise, kaput ve bot yoktu. Bu zarurî ihtiyaç malzemelerini taşıyan üç gemi İstanbul’dan hareket etmişti. Gemilerde, ileride anlatacağımız üzere çok mühim şahsiyetler de vardı. Böyle hayatî görevi yapacak gemilerin yanında mutlaka zırhlı savaş gemileri olması lazımdı. Ancak bu gemiler korumasız olarak yola çıkarılmıştı. Bu gemiler, Zonguldak açıklarında Rus donanması tarafından batırıldı.
Hedef, Sarıkamış’ta muhkem mevzilerde duran Rus birlikleriydi. Bu birliklere hücum edilirken çok iyi plan yapılmalı, ona göre hazırlıklı olunmalıydı. Gel görelim ki yığınla hesaplama hatası yapıldı. Eldeki haritaların bile sağlıklı olmadığı görüldü. En hayatî zamanda bakıldı ki, gelinen nokta, Sarıkamış’tan kilometrelerce uzaktaydı.
Ormanlık sahada, müthiş tipi ve dondurucu soğuk altında askerlerimiz ateş yakamamıştır. Niçin? En başta elde neredeyse bir tek balta yok. Ağaçların arasındalar, ancak ağaçları, dalları kesecek balta yok, testere yok. Askerlerimiz peş peşe donarak şehit olmuşlardır.
Askerlerimiz için yeterli yiyecek temin edilememiştir. Düşünün siz, donmayan askerlerimiz atların dışkıları arasından arpaları ayıklayıp yemek durumunda kalmıştır.
“Enver Paşacı” tarihçiler, “90 bin değil, 45 bin kişi şehit oldu” diyor. 45 bin kişinin şehit olduğunu kabul edelim. Bunların büyük ekseriyeti tek kurşun atmadan şehit olmuştur. Hemen hepsi donarak can vermiştir.
Peki bütün bu olup bitende bir numaralı sorumlu Enver Paşa, hâin miydi? Hain diyen yok. Biz de demiyoruz. Ancak vatanperverlik ve hakperestlik, muhakemeli, planlı davranıldığı zaman bir kıymet ifade eder. Sözün burasında “filmin” en başına gidelim:
Hareket Ordusu’nu hazırlayıp İstanbul üzerine yürüyenler, Sultan II. Abdülhamid’i devirip idareyi ele geçirenler kimlerdi. Jön Türkler… İttihat ve Terakkiciler… Peki bunlar kimlerdi? Büyük ekseriyeti Mason komitelerine mensup kimseler. (Talat ve Cemal Paşalar gibi) Bir kısmı da Yahudi ve Ermeni vatandaşlar. Aslında Birinci Dünya Savaşı’nın asıl hedefi Osmanlı Devleti idi. Osmanlı engeli ortadan kaldırıldıktan sonra Yahudiler Filistin topraklarına yerleşecek ve İsrail Devleti’nin kurulmasının adımları atılacaktı. Bu niyeti sezen çok az devlet ricali vardı. Enver Paşa’nın gözü ise Ortadoğu’daki bu oyunları hiç mi hiç görmüyordu. Onun gözü Kafkaslar’da ve Türkî cumhuriyetlerde idi. Bunun için Almanya’nın silah ve teknoloji desteğini alarak Rusya’nın hakkından gelmeyi düşünüyordu. Sarıkamış’taki plan gerçekleşseydi, Rusya perişan olacak, Bakü ve Kafkasya yolu açılacaktı. Oysa Osmanlı’yı Rusya ile karşı karşıya getirenler, el altından Rusya’nın başarılı olması için her türlü desteği sağlıyorlardı. İngiltere ve Fransa’nın yanı sıra sözde müttefik Almanya da Osmanlı’nın kuyusunu kazmaktaydı. Bu girizgâhtan sonra Sarıkamış faciasını biraz daha derinlemesine tahlil edelim. İlk önce Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcına gideceğiz…