Geçen asrın başlarında yurdumuz işgale maruz kalmıştı. Rus’u, Ermeni’si, İngiliz’i, Fransız’ı, Yunan’ı, Müslüman halkı koyun boğazlar gibi boğazlıyor, namuslar payimal ediliyordu. O sıralar Bursa da işgal edilmişti. Yunan işgal kumandanı köpek, ceddimiz Osman Gazi’nin sandukasını tekmeliyordu. Bu hal İstiklâl Marşı şairimiz Mehmet Âkif’e çok dokunmuştu. O hadiseden sonra yazdığı şiirin bir bölümünü birlikte okuyalım ve bu şiiri okurken Gazze’yi düşünelim. Gazze’de, analar, bebeler, dedeler, nevcivanlar, izzetli mücahitler şehit edilirken, köy yanar kahpe taranır misali keyiflerinden taviz vermeden seyredenleri düşünün. İki günde 4 trilyon dolar haraç toplayan sarı kafayı düşünün. Gazze’deki kanda eli olan o zalime ümmetin parasını verenleri düşünün. Bu hainlikleri yetmezmiş gibi karılarını, kızlarını o zalim gâvura peşkeş çekmelerini, saçlarını sallayan kızlarla karşılayarak “köleniziz!” ritüelini canlandırmalarını düşünün ve bu şiiri bir de bu gözle okuyun. Bakınız Âkif ne demiş:
“Tükürün
“Ey bu toprakta birer nâş-ı perişan bırakıp / Yükselen, mevkib-i ervâh! Sakın arza bakıp / Sanmayın: Şevk-ı şehâdetle coşan bir kan var / Bizde leşten daha hissiz, daha kokmuş can var! / Bakmayın, hem tükürün çehre-i murdarımıza! / Tükürün: Belki biraz duygu gelir ârımıza! / Tükürün cebhe-i lâkaydına Şark'ın, tükürün! / Kuşkulansın, görelim, gayreti halkın, tükürün! / Tükürün milleti alçakça vuran darbelere! / Tükürün onlara alkış dağıtan kahpelere! / Tükürün Ehl-i Salîb'in o hayâsız yüzüne! / Tükürün onların aslâ güvenilmez sözüne! / Medeniyet denilen maskara mahlûku görün: / Tükürün maskeli vicdânına asrın, tükürün! / Hele i'lanı zamanında şu mel'un harbin, / “Bize efkar-ı umûmiyesi lazım Garb'ın”; / O da Allah’ı bırakmakla olur herzesini, / Halka iman gibi telkin ile, dinin sesini / Susturan aptalın idrakine bol bol tükürün / Yine hicran ile çılgınlığım üstümde bugün. / Bana vahdet gibi bir yâr-ı müsaid lâzım / Artık ey yolcu bırak, ben yalnız ağlayayım.”
Gazze için devamlı gözyaşı dökmekteyiz. Peki bu çare mi? Fıkıh kaidesidir: Küffar bir İslam beldesine saldırdığında o vakit cihad, yediden yetmişe herkese farz-ı ayn olur. O belde ahalisinin gücü küffarı defetmeye yetmezse bu defa cihad bütün ümmete farz olur. Şu anda cihad hepimize farz olmuştur. (Buradaki “hepimiz”den kastım “gerçek Müslümanlar”dır. Mürted ve münafık olanlar bahsimizden hariçtir.)
Rabbimizin önde gelen emirlerinden biri İslam devleti kurmak ve o devlete bir reis seçmektir. Bundan dolayıdır ki, Sevgili Peygamberimiz (sas) vefat ettiğinde, sahabeler, o şerefli büyüklerimiz, önce halife seçmiş, sonra defin işiyle meşgul olmuşlardı.
Gelelim günümüze; bir halife olsaydı, Gazze meselesinin hallolması bir saatlik işti. Neler yapılabilirdi? Her şey ulu orta konuşulmaz. Peygamber Efendimiz (sas) Beni Kurayza Yahudilerini muhasara altına almış, şiddetli geçen muhasara günlerinden sonra onlar hakkındaki hüküm, Tevrat’a göre verilmiş, hem vatana ihanet ettikleri, hem savaştıkları için eli kılıç tutan erkeklerinin boynu vurulmuş, geri kalanlar da sürgün edilmişti. Hayber Yahudileri de kalelerine çekilip savaşmakta kararlılık gösterince, Peygamberimiz’in emriyle canlarından çok sevdikleri hurmalıkları kesilmeye başlanmıştı. Mallarını canlarından çok seven Yahudiler, bunu görünce teslim oldular.
Duyarlı Müslümanlar, Yahudi mallarını boykot ediyor. Bu da bir yoldur. Ancak Gazze’ye çok âcil yardım götürülmelidir. Oradaki kardeşlerimiz bir yudum suya, bir lokma yiyeceğe hasret. Biz Kerbela hadisesini tarih kitaplarından öğreniyoruz. Hakeza Ermenilerin Van’da yaptıklarını, Yunanlıların Ege ve Marmara Bölgesi’nde yaptıklarını, İngilizlerin esir Mehmetçiklerin gözlerini kör ettiğini, Fransızların Antep’i bombardımanla yerle bir ettiğini tarih kitaplarından öğreniyoruz. Ancak işte Gazze hepimizin gözleri önünde boğazlanıyor. Bizler ise canlı yayınları seyrediyoruz. Yazıklar olsun bizlere! Yuh olsun bizlere! Şu anda Mısır halkının tamamı ayaklanıp o duvarları yıkmalı, Gazzeli kardeşlerimizin yardımına koşmalıydı. Her İslam ülkesinden 100 gönüllü mücahit çıkmalıydı. Yahu Afganlı kardeşler, sahi, siz niçin sessizsiniz?
Maide Sûresi’nin 54. âyet-i kerimesine meâlen bakalım: “Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki): Allah, sevdiği ve kendisini seven, mü’minlere karşı alçakgönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. (Hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah’ın, dilediğine verdiği lûtfudur. Allah’ın lûtfu ve ilmi geniştir.”
Allahu Azimüşşan’ın Gazze’yi seyreden hepimizi götürüp, böyle şerefli bir topluluğu getirecek olmasını düşünmüyor muyuz? Bu yüzle nasıl kabre gireceğiz? Allahu Azimüşşan’ın huzurunda hangi yüzle duracağız? Ah Gazze! Bir yol bulsam da yardımına gelebilsem!..