YENİ EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI BAŞLARKEN
2025-2026 Eğitim ve Öğretim Yılı 8/9/2025 te başlıyor.
18 milyon öğrencimizle bir milyon öğretmenimiz sınıflarda buluşuyor. Bu sayıya, üniversite öğrenci ve öğretim görevlilerimiz dahil değil.
Devlet bütçesinden ciddi bir pay alan, velilerimiz için de büyük bir gider kapısı olan eğitim ve öğretim, istenilen ve hedeflenen kazanımlara ulaşmada ne kadar başarılı, tablo ortada.
Bizim ülkemizde bir inat var. Bu, “illaki herkes sonuna kadar okullarda okuyacak, okutulacak” inadı.
Eğer doğru okullaşma, gerekli müfredat, yeterli donanım gerçekleştirilebilirse, herkesin sonuna kadar okullarda okuması gayet doğru bir uygulama olur. Ama ülkemizin okullaşma tablosu böyle mi?
Okullaşmadan anladığımız, eski okulları yıkıp, yenilerini yapmak, yönetenlerin kafasına göre yeni okullar açmak. Okullaşmamızda bir hedef, bir planlama yok. Sadece yapmak var. Parayı bul, ver, yeri göster, yeni bir okul kondur.
Müfredatımız da en üstlerdeki dar bir ekibin kendi kapasitesince, geçmiş yıllardaki uygulamalar üzerinde makyajlar, şekilsel düzenlemeler yapmak üzerine kurulu. İllerdeki sektörlerin ihtiyaçları, ileri teknolojiye ulaşma stratejisi, verimlilik vb konularda ciddi ve uygulanabilir çalışmaların yapıldığını sanmıyorum.
Donanım ise tam bir fecaat. Okulların ihtiyaçlarını belirleyen bakanlıkta bir merkez var. Ama bunu takip eden, gerçekleştiren, okulların durumunu analiz eden bir birim yok. Bakanlıktan gelecek malzemeler kapanın elinde. Kim veren ele ulaşır veya yetkili kişiler karşısında kim etkili bir şekilde ağlarsa, malzemeyi kapıp geliyor.
Bakanlık verdiği rakama bakıyor. Bu verdiğinin bir planlaması yok. Bütçeden ayrılan pay, dengeli ve gerekli şekilde dağıtılabiliyor mu? Ben inanmıyorum.
Hal böyle olunca, devletin harcadığı paralar, velilerin yaptığı harcamalar, öğrencilerin verdiği emekler hep heba edilmiş oluyor.
Siyasetçi istatistiki rakamlara bakıp, argüman üretiyor. Bizi, halkın geldiği nokta ilgilendiriyor. 12 yıl okullarımızda okuyan öğrencimizin kazanımları nedir, bizim baktığımız bu. 4-5 yıl üniversitede okuyan öğrencimiz toplumsal hayatın neresinde yer alabiliyor, bizi ilgilendiren bu.
Her yıl bir milyon öğrencimiz üniversiteye gidiyor. Bu okullardan mezun olan gençlerimiz ne durumda, ben buna bakarım. Eğer bir genç üniversiteyi bitirmişse, seçkin ve aranan bir uzman olmuş demektir. Gerçekte öyle mi.
Hiç kimse öğrenciyi, veliyi suçlamasın.
Sorun sistemdedir. Sistem üretken olmalıdır. Sistem eğitici ve öğretici olmalıdır. Bugün okullarımızda yeterince eğitemiyor, öğretemiyoruz. Devlet buna çözüm bulmak zorundadır.