Yetimler, Yoksullar ve Unutulanların Hüznü ile Birlikte Bayramı Yaşamak
Bayram sabahı sofranızda her şey tam mı?
Yeni alınmış bayramlık kıyafetler, mis gibi kokan sıcak pideler, tatlılar, kahkahalar…
Peki ya dünyanın bir başka köşesinde bayram sabahına uyanan çocukların gözyaşları?
Sofralarımız bolluk içindeyken, bir çocuğun açlıktan uyandığını düşünmek, bayram neşesinin bir yanı eksik değil mi?
Eğer gerçekten bayram, paylaşmanın ve kardeşliğin bayramıysa, o halde unuttuklarımızın bayramı nerede?
Bayram günleri, mutluluğun zirve yaptığı anlar olarak kabul edilir. Ancak bu mutluluk, sadece kendi çevremizle sınırlı kaldığında, gerçekten bayram olur mu?
Bir düşünelim…
Bayram sabahı yeni kıyafetlerini giyip aynaya bakan bir çocuk ile yırtık kıyafetlerini düzelten yetim bir çocuğun farkı nedir?
Biz şeker ikram ederken, bombalar altında bayrama uyanan çocukların ellerinde ne var?
Bayram soframızdaki her lokmayı paylaşmaya hazır mıyız?
Gazze'de, savaşın gölgesinde büyüyen yetimler, babasını savaşta kaybeden çocuklar, yalnız kalan yaşlılar…
Bayramın, yalnızca bizim coşkumuzdan ibaret olmadığını hatırlatan acı bir gerçeklik.
İnsan, sadece kendini düşünen bir varlık mıdır?
Eğer öyleyse, toplumsal bağlarımız, insani değerlerimiz ve ahlaki sorumluluklarımız nerede kalır?
Bayram, bireysel bir kutlama değil, kolektif bir bilinçtir.
Felsefi açıdan bakıldığında, bayram, "mutluluğu paylaşarak çoğaltma" fikrinin en güçlü yansımasıdır.
Platon'un ideal toplum düşüncesinde, erdemli bir toplum bireylerin birbirini gözetmesiyle mümkündür. Kant ise ahlak yasasının temelini, başkalarına karşı sorumluluklarımız üzerinden açıklar. O halde bayram, yalnızca içimize döndüğümüz bir mutluluk anı değil, toplumsal vicdanımızı harekete geçiren bir fırsat olmalıdır.
Bayram, yetim bir çocuğun başını okşadığında, bir yaşlının elini tuttuğunda, aç birini doyurduğunda gerçek anlamına ulaşır. Belki de asıl bayram, kendi sevincimizden çok, başkalarının yüzünü güldürmektir.
Yetimler ve kimsesiz çocuklar için bir şey yapabilir miyiz?
Yoksullara bir kap yemek ulaştırabilir miyiz?
Yaşlıları ziyaret edip, yalnız olmadıklarını hissettirebilir miyiz?
Biz Kendi Bayramımızı mı Yaşıyoruz, Yoksa Bayramı Yaşatıyor muyuz?
Belki de sormamız gereken en önemli soru budur.
Eğer bayram, sadece kendi evimizde, kendi soframızda ve kendi çevremizde kutladığımız bir şeyse, onun anlamını yitirmiş olmuyor muyuz?
Eğer bugün, bir çocuğun gözlerindeki hüznü silebiliyorsak, bir yetime "Sen yalnız değilsin" diyebiliyorsak, bir yoksulun açlığını giderip, bir yaşlının elini tutabiliyorsak, işte o zaman bayram gerçek anlamına ulaşır.
Bayram sabahı soframızda her şey tam olabilir…
Ama kalbimizde eksik kalanlar varsa, o bayram gerçekten tamamlanmış mıdır?