“Yol Varsa Budur, Bilmiyorum Başka Çıkar Yol” (16)
En Büyük Şeref: Rabbimize Kulluk ve İbadet (2)
Oruç ve Hac
Oruç: Senede bir Ramazan-ı Şerif ayı boyunca tutulan oruç ibadeti, İslâm’ın beş şartının birincilerindendir. Hem de Şeâir-i İslamiye’nin en büyüklerindendir. Orucun pek çok hikmeti vardır. Cenab-ı Hak, zemin yüzünü bir nimet sofrası gibi yaratmış ve hadsiz nimetleri o sofraya dizmiştir. Rabbimiz bu şekilde kemâl-i Rubûbiyetini, Rahmâniyetini ve Rahimiyetini o vaziyetle ifade etmektedir. Ne var ki insanoğlu gafletinden çoğu zaman bunu görememektedir. Ramazan-ı Şerifte ise, ehl-i iman, muazzam bir ordu hükmüne geçmekte, Sultanı-ı Ezelî’nin ziyafetine davet edildiğini idrak etmekte, akşamleyin iftara yakın “buyurunuz” emrini beklemektedirler. Evlerde, Mekke ve Medine’de iftar sofralarında o mütefekkirâne bekleyiş ne kadar mânidardır ve lezzetlidir.
Ramazan-ı Şerifteki oruç, Cenab-ı Hakkın nimetlerinin şükrüne bakmaktadır. Bu şükürde riya yoktur. Hâlistir ve umûnî bir şükrün anahtarıdır.
İnsanlar maişet cihetinden muhtelif bir surette yaratılmıştır. Oruç vesilesiyle zenginler, açlığı dolayısıyla, maişet cihetinden zorlanan ve çoğu günlerde açlık elemini çeken fakir-fukarayı düşünmekte ve onların yardımına koşmaktadırlar.
Ramazan-ı Şerifteki oruç, her zaman kötülüğü emreden ve doymak bilmeyen nefis için çok tesirli bir terbiye vasıtasıdır.
Ramazan-ı Şerifteki oruç, ahlakın güzelleşmesine de vesile olmakta, yemeden içmeden kesilmekle âdeta meleklere benzemektedir.
Ramazan-ı Şerifte camilerde ve evlerde mukabeleler okunmaktadır. Herkesin elinde Kur’an vardır, dillerde de Kur’an tilaveti. Kur’an-ı Kerim’in ilk nüzul zamanı Ramazan-ı Şerife denk gelmektedir. Bakara Suresinin 185. âyetinde meâlen şöyle buyrulmaktadır: “ O Ramazan ayı ki, Kur’ân o ayda indirilmiştir.” Bu bakımdan Ramazan-ı Şerif bu kutlu ve sadetli anı hatıra getirmektedir.
Bizler bu dünyaya âhiret için ziraat ve ticaret yapmak için geldik. “Ne ekersen onu biçersin” atasözümüzde işaret edildiği üzere, bu dünyada ekilen mânevî tohumlar âhirette mahsul verecektir. Ramazan-ı Şerif ayı ise muazzam bir mânevî kazanç mevsimidir. Ramazan-ı Şerifte okunan Kur’an’ın sevabı pek çoktur. Bir harfine binler kat sevap yazılır. Kadir gecesinde bu sevap otuz bindir.
Ramazan-ı Şerifteki oruç, insan bedenine şifadır. Günümüzde Müslüman olmayan hekimler bile hastalarına, “Müslümanların orucu gibi oruç tutunuz” tavsiyesinde bulunmaktadırlar. Biz Müslümanlar bu maddî faydayı ve menfaati düşünmeyiz, ancak bizi yaratan Rabbimiz, bir hikmet gereği, oruç vasıtasıyla vücudumuza bu faydaları da ihsan buyurmuştur.
Ramazan-ı Şerifteki oruç, nefsin mevhum rubûbiyetini kırmakta, aczini göstermekte ve kul olduğunu bildirmektedir. Şu hadis-i şerif işte bu hakikatı ders vermektedir:
“Cenab-ı Hak nefse demiş ki: ‘Ben neyim, sen nesin?’ Nefis demiş: ‘Ben benim, Sen sensin!” Azap vermiş, Cehenneme atmış, yine sormuş. Yine demiş: ‘Ene ene, ente ente!’ [Ben benim, Sen sensin!] Hangi nevi azabı vermiş; enâniyetten vazgeçmemiş. Sonra açlık ile azap vermiş; yani aç bırakmış, yine sormuş: ‘Men ene vemâ ente?’ [‘Ben neyim, sen nesin?’] Nefis demiş: ‘Ente Rabbiye’r Rahîmu ve ene abduke’l âcizu’ Yani, ‘Sen benim Rabb-i Rahîmimsin; ben Senin âciz bir abdinim. [kulunum]’” (Dürretü’l-Vâizîn, Osman bin Hasan el-Havbevî, s.25)
İşte Ramazan-ı Şerifteki oruç, aç bırakılmakla doğrudan doğruya nefsin firavunluk cephesine darbe vurup kırmakta; aczini, zaafını, fakrını göstermekte, abd [kul] olduğunu bildirmektedir. (Bediüzzaman Hazretleri, orucun hikmetlerini “Mektubat” isimli eserinde (29. Mektup, İkinci Risale Olan İkinci Kısım) mükemmel şekilde izah etmiştir.
Hac: Şer’an zengin sayılan kimselere Hac ibadeti farzdır. Hac, hem mâlî, hem bedenî bir ibadettir. Zâhiren meşakkatlidir, ancak bir Müslümanın hayatında yaşayacağı, en saadetli, en lezzetli, en hoş anlardır ve mânevî kazancı pek çok olan bir ibadettir. Haccın farzları ve vacipleri Mekke-i Mükerreme’de icra edilmektedir. Beytullah (Kâ’be-i Muazzama) Rabbimizin bin bir esmasını tecelli buyurduğu bir mekandır. İlk ziyarette ihramlı olarak 7 şavtla (dönüşle) tavaf yapılır. Kâ’be’ye bakmak ta ibadettir. Bu mübarek mekanı ilk önce Âdem Aleyhisserlam inşa etmiş, Nuh tufanında yeri kaybolmuş, daha sonra Hz. İbrahim Aleyhisselam ile oğlu Hz. İsmail Aleyhisselam birlikte inşa etmişlerdir. Zamanla birçok defa tamir ve inşa edilmiştir. Şu anki yapı Osmanlı Devletinin hatırasıdır. Kabe’nin bir köşesinde Cennet’ten gelme bir taş olan Hacerü’l Esved bulunmaktadır. K’a’be Kapısının bulunduğu yönde avluda “Makam-ı İbrahim” bulunmaktadır. Burada cam fanus içerisinde Hz. İbrahim Aleyhisselam’ın Ka’be’yi yaparken iskele olarak kullandığı ve ayağının izi çıkmış bir taş bulunmaktadır.
Kâ’be-i Şerif ve Mekke-i Mükerreme; sevgili Peygamberimizin (asm) ve ilk Müslümanlardan o kahraman sahabelerin hatıralarıyla doludur. Peygamberimiz (asm) Kabe’de Mekke halkını İslam’a davet etmiş, orada Müşriklerin hakaretlerine uğramış, oradan Mi’rac mucizesine ilk adımını atmıştır. Ka’be’nin avlusunda (Şimdi Metaf mahallinin altında) zemzem kuyusu bulunmaktadır. Ka’be’ye komşu Safa-Merve tepeleri arasında sa’y edilir. Sa’y, Hz. Hacer validemizin hatırasıdır. Hıra Mağarası ilk vahyin geldiği mekandır. Sevr Mağarası hicretin ilk durağıdır. Arafat, Mahşerin provasının yapıldığı mekandır. Müzdelife vakfe ve taş toplama mekanıdır. Mina camarat mahallidir. Yani şeytan taşlama ve kurban kesme yeridir.
Medine-i Münevvere, sevgili Peygamberimizin (asm) hicret ettiği, muhteşem İslâm devletinin temelini attığı ve kabri şerifinin bulunduğu kutlu beldedir.
Rabbim Hac kendisine farz olanlara ve hac için yol ve imkan bulanlara hacca gitmeyi, candan arzu eden herkese umre yapmayı nasip eylesin.

