“Yol Varsa Budur, Bilmiyorum Başka Çıkar Yol” (23)
Vatanımıza Sahip Çıkalım
Bu kâinat ve bu kâinatın yanında bir nokta gibi kalan bu dünya Allahu Azimüşşan’ın mülküdür. Rabbimiz Kur’an-ı Azimüşşan’da bunu sık sık belirtmektedir. Bu hükmün geçtiği âyet-i kerimelerin bazılarına meâlen bakalım:
“Semavat ve arzda bulunanların hepsi Allah’ın mülküdür.” (Bakara Suresi / 284)
“Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır; işler, dönüp dolaşıp O’na varır.” (Âi İmran Suresi / 109)
“Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah’a mahsustur.” ( En’am Suresi / 1)
“Allah’ın gökleri ve yeri hak ile yarattığını görmedin mi? O dilerse sizi ortadan kaldırıp yepyeni bir halk getirir.” (İbrahim Suresi / 19)
“Hamd, göklerde ve yerde bulunanların hepsi kendisinin olan Allah’a mahsustur. Âhirette de hamd O’na mahsustur. O, hikmet sahibidir, ( her şeyden) haberi olandır.” (Sebe Suresi / 1)
“Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri biz boş yere yaratmadık. Bu, inkar edenlerin zannıdır. Bu yüzden inkar edenlere ateşten bir helak vardır.” (Sad Suresi / 27)
“Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O, yücedir, büyüktür.” (Şura Suresi / 4)
“Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’ı tesbih etmektedirler. O, azizdir, hakîmdir.
“Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. O diriltir, öldürür. O, her şeye gücü yetendir.” (El-Hadid Suresi / 1,2)
“Göklerin ve yerin mülkü O’nundur.Bütün işler ancak O’na dödürülür.” (El-Hadid Suresi / 5)
“Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ı tesbih etmektedir. O, üstündür, hikmet sahibidir.” ( El-Haşr Suresi / 1)
Mülkün hakiki sahibi olan Allahu Azimüşşan, Rahmân isminin tecellisiyle kâfir, Mü’min bütün insanların rızkını vermektedir. Rızık insanların zaruri bir ihtiyacı olduğu gibi barınma da insanların en zaruri ihtiyacıdır. İnsanlar bu dünya hanının muhtelif odalarında (memleketlerinde) ikamet etmektedirler. Hz. Adem Aleyhisselamdan günümüze gelinceye kadar bu dünyada muhtelif kavimler, insan topluluklarının oluşturdukları devletler gelmiştir. Yüzlerce, binlerce devletlerin yerinde yeller esmektedir. Ancak mülkün hakiki sahibi olan Allahu Azimüşşan bâkidir.
Memleketimizin muhtelif şehirlerinde deprem olmuş, binlerce bina yıkılmıştır. Bunlardan birkaçını bizzat yaşadık. Bilhassa kışta kıyamette çoluk çocukla dışarıda kalınca insan evinin kıymetini anlıyor. Vatan ise büyük bir ev gibidir. Evsiz olanların huzursuz olması gibi vatansız ve devletsiz olanlar da huzursuzdur. İşte bunun için Rabbimizin ilk ve en mühim emri devlet kurmaktır. Bu devlette Allah’ın hükümleri hâkim olmalıdır. İşte o vakit o topraklarda yaşayanlar gerçek emniyet ve huzur içerisinde olur. Böyle bir devletin kurulması ve idarecinin seçilmesi de farzdır.
Adına Anadolu da denilen bu vatan, Rabbimizin bizlere en büyük nimeti ve emanetidir. Allah razı olsun Sultan Alparslan’ın kumandasında kazanılan Malazgirt zaferinden sonra bu topraklarda İslâmiyet hâkim olmaya başlamıştır. Bu vatanı üs edinen Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı devletleri zaman içerisinde üç kıtaya hâkim olmuş, fethettikleri topraklarda Allah’ın dini olan İslamiyeti hâkim kılmışlardır. İslamiyetin, Kur’an’ın hâkim olmadığı topraklar gasbedilmiş topraklardır. İslamiyete set çeken o kâfir haramilere cihad vasıtasıyla hadleri bildirilmelidir. İşte kahraman ecdadınız da onu yapmıştır. Fatih Sultan Mehmed 25 devletle birden savaşmış 15 senede hepsini mağlup etmiş, 15 devleti Osmanlı mülküne katmıştır. Hedefinde İtalya ve Roma da vardı. Ancak bu fetih yarım kaldı.
Rabbimizin (cc) lutfu ihsanı olan ve ismine Anadolu denilen bu vatan dünyanın en güzel beldesidir ve üç kıtanın, bütün ticaret yollarının merkezindedir. Kahraman ecdadımız bu büyük nimetin şükrü olarak bin yıl boyunca cihad kılıcını kuşanmış ve Allah’ın hükümlerini üç kıtada hâkim eylemiştir.
İslam devletlerinin yapmış olduğu cihad, farz-ı kifaye olan cihaddır. Bir İslam diyarına küffar hücum ettiğinde işte o vakit cihad yediden yetmişe herkese farz-ı ayn olmaktadır. Tıpkı Uhud Muharebesinde, Hendek muharebesinde olduğu gibi, Birinci Dünya Savaşında da bu vatanda cihad farz-ı ayn olmuş, yediden yetmişe herkes bu cihada iştirak etmiştir.
Silahlı işgalle vatanımızı alamayan, ağızlarının ortasına yedikleri şamarla derslerini alan düşmanlar, son yüz senede dehşetli planlar çevirmekte, sinsi oyunlarla vatanımızı tek kurşun atmadan elimizden almaya çalışmaktadırlar. Hanımları yuvalarından çıkararak fıtratlarını bozma, tesettürü ve haremlik-selamlığı ortadan kaldırma, müstehcenliği ve iffetsizliği yayma, çocukları kendi terbiyeleriyle yetiştirme, limanları ve stratejik yerleri alma, on binlerce dönüm arazi satın alma, insanlarımızı birbirine düşürme, dört bir tarafımızı paralı askerlerle sarma, medyayı, sinemayı bir silah olarak kullanma ve daha sayabileceğimiz yüzlerce oyunlarla bizi “öz yurdunda garip, öz yurdunda parya” vaziyetine düşürmeye çalışmaktadırlar.
Bu vatana sahip çıkmak için; çok okumalı, uyanık olmalı, düşmanların oyunlarını fark etmeli, kardeş olduğumuzu hatırlayıp birbirimize sahip çıkmalıyız.
En mühimi de bu dünyanın Allah’ın mülkü olduğunu, bu vatanın Allah’ın emaneti olduğunu asla unutmadan Mülkün hakiki Sahibinin rızası dairesinde hareket etmeliyiz
