“Yol Varsa Budur, Bilmiyorum Başka Çıkar Yol” (24)
Sözün Özü
Biz bu dünyada misafiriz. Nasıl dünyevî misafirlikte kişi ev sahibinin gösterdiği yerde oturur, gösterdiği yerde yatarsa, dilediği gibi hareket edemezse, Allahu Azimüşşan’ın bu dünyadaki misafirleri olan bizler de keyfimize göre hareket edemeyiz. Rabbimizin emrettiği yolda yürürsek, hem bu dünyada huzurlu oluruz, hem de ebedî hayatta Cennetle mükafatlanırız. Fatiha suresinde okuduğumuz “ihdina’s-sırate’l müstakim” duâsı buna işaret etmektedir.
İçinde bulunduğumuz zaman dilimi, bütün Peygamberlerin şerrinde Allah’a sığındıkları Süfyaniyet ve Deccaliyet asrıdır. Yani Peygamber Efendimizin (asm) tehlikelerine işaret ettiği İslam’ın en azılı düşmanları Süfyan ile Deccal’in ortaya çıktığı zamandır. Bunların yanı sıra büyük şeytan ve aveneleri ile “şeytanın akıl hocaları” olan Yahudilerin bütün planlarını birden uygulamaya koydukları zamandır. Bütün bu İslam düşmanlarının ve komitelerinin yapmak istedikleri şunlardır:
1) Müslümanlara Allahu Azimüşşan’ı unutturmak. Allahu Teâlâ’nın, esmasında, ef’alinde, sıfatlarında ve şuûnatında Tevhid inancını bildirmemek ve Mekke müşriklerinin yaptıkları gibi şirk inancını revaca vermek.
2) Allah’ın hükümlerine set çekmek. İslam ülkelerinde dahi Allah’ın hükümlerini uygulatmamak.
3) Kur’an’ın ahkamının ve Sünnet-i Seniyye’nin uygulanmasına engel oldukları gibi, o hükümlerin yerine bid’aların yaygınlaşmasını sağlamak. İşte bu azim tehlikeye karşı Peygamber Efendimizin (asm) şu hadis-i şerifini kulağımıza küpe etmeliyiz: “Fesâd-ı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse [yapışsa, sıkıca tutunsa] yüz şehiğdin ecrini, sevabını kazanabilir.”
4) Rabbimiz kadınların yuvalarında oturmalarını emretmektedir. İslâm’ın düşmanları, her hususta olduğu gibi, Allah’ın bu emrine de muhalefet etmeyi telkin etmekte, türlü desiselerle kadınları yuvalarından çıkarmaya çalışmaktadır. Bunun yanı sıra kademe kademe Müslüman kadınların tesettürünü önce dejenere etmeye, sonra büsbütün ortadan kaldırmaya çalışmaktadırlar. Önce Şer’î tesettür olan çarşafın yerine başörtüsü ve mantoyu revaca vermiş, sonra mantoyu da kaldırmış, vücut hattını gözler önüne seren pantolon giydirmiş, git gide Müslüman kızları tayt giymeye, göbeği açıkta bırakmaya başlamışlardır. Hıristiyanların Papası bile bu durumdan rahatsızdır. Hıristiyan kadınlara; “Müslüman kadınlar sizin gibi giyinmeye başladı. Farkınızı ortaya koyun ve boynunuza haç kolyesi takın” demektedir.
5) Bütün İslam beldelerinde Müslümanları ekonomik cihetten çökertmeye, köleleştirmeye, bir lokma ekmeğe muhtaç hale getirmeye çalışmaktadırlar. Reel bir karşılığı olmayan kalp paralarıyla yüz binlerce dönüm araziler, limanlar, fabrikalar satın almaktadırlar.
6) Bin bir desise ile İslam devletlerinin güçlü ordu kurmalarını, güçlü silahlara sahip olmalarını, kendi silahlarını kendilerinin üretmesini engellemeye çalışmaktadırlar.
7) Geçen asrın başlarında İslam düşmanlarıyla Müslümanlar boğaz boğaza savaşmıştır. Onlar, savaşla Müslümanları mağlup edemeyeceklerinin ve ilanihaye Müslümanlara hükmedemeyeceklerinin farkındadırlar. Onun için bin bir türlü hile ve desise ile (cihad fikrini öldürmeye çalışarak, inançları körelterek, insanlarımızı mankurtlaştırarak, ırkçılığı körükleyip İslam ümmetini birbirine düşürerek, ele geçirdiği adamlar vasıtasıyla Müslümanlara zulmettirip sonra da kurtarıcı pozisyonunda ortaya çıkarak ve daha türlü oyunlarla) Müslümanları maddî ve mânevî esaret altına almaya çalışmaktadırlar.
Bu dehşetli oyunları bozmak için;
1) Evvela Rabbimizi hakkıyla tanımalıyız. Dinimizin esaslarını öğrenmeliyiz. Peygamber Efendimizin ve sahabelerin nurlu yolunu tâkip etmeliyiz.
2) İbadetlerimizi aksatmadan yerine getirmeli, bütün haramlardan kaçınmalıyız.
3) Allah’ın hükümlerinin hâkim olmasını candan istemeli ve bunun için dua etmeliyiz.
4) Mânen güçlü olduğumuz gibi maddeten de güçlü olmalıyız. Fatih Sultan Mehmed ceddimizin yaptığı gibi, düşmanın silahlarından daha üstün, daha gelişmiş silahlar yapmalıyız.
5) Kardeşlik duygusunu güçlendirmeli ve bunu fillimizle de göstermeliyiz. Evvela kardeşler olarak, sonra bütün akrabalar olarak, sonra bütün Mü’minler olarak birbirimizle kenetlenmeliyiz.
6) Düşmanlarımız bizi “cehalet silahıyla” vurmaya çalışmaktadır. Buna mukabil, okuyarak, bilgi sahibi olarak düşmanların oyunlarını bozmalı, onların içini, dışını, bütün hilelerini bilmeli, onları parmaklarımızda oynatmalıyız.
7) Bu dünyada hür ve müreffeh yaşamanın tedbirlerini aldığımız gibi ölüm sonrası hayat için de hazırlıklarımız yapmalıyız.
Peygamber Efendimizin buyurduğu gibi, “asıl hayat, âhiret hayatıdır.” Yüz yıl da yaşasak, neticede öleceğiz. Önce Berzah Âlemi de denilen kabir hayatında bir müddet yaşayacak, İsrafil Aleyhisselam’ın sura ikinci defa üflemesiyle Allah’ın kudretiyle ceset ve ruhla birlikte dirilip Haşir meydanında toplanacağız. Mizanın kurulması, amel defterlerinin dağıtılması, sırat köprüsünden geçilmesinden sonra ölümün olmadığı bir âlemdeki mekanımızda yeni hayatımıza başlayacağız.
9) Mü’minler olarak bizler, Rabbimizin lutfuyla ve Rahim isminin tecellisiyle inşallah Cennete gireceğiz. Cennet öyle bir yer ki, orada ölüm yok, elem yok, keder yok, sade saadet ve lezzet vardır. Bu dünyanın bin sene mesudane hayatı, Cennetteki bir saatlik kalmaya denk gelmemektedir. Bin senelik Cennet hayatı da bir anlık Cemalullahla müşerref olmaya denk gelmemektedir.
10) Bu dünyada İslamiyet’in esaslarına inanmayan, Allah’ın hükümlerine set çekmeye çalışan bütün muattıla güruhu, Hıristiyanlar, Yahudiler, münafıklar ve İslam dışı bütün ideoloji müntesipleri de ebediyen Cehennemde kalacaklardır.
Ne mutlu can u gönülden “Müslümanım!” diyenlere ve Müslümanca yaşayanlara. Bütün yiğit Müslüman kardeşlerimize selam olsun. Allah’a emanet olun.

