Kur’an’ımız bizim için dünya ve âhiret saadetini gösteren bir rehberdir. Bu dünya hayatımız için bir anayasadır, âhiret hayatımız için şaşmaz ölçüler veren bir mürşiddir. Kur’an-ı Kerim’deki kıssaların her birinde kıyamete kadar gelecek insanlara temel ölçü olacak esaslar vardır. Tıpkı Talut ve askerlerinin geçirdiği imtihan gibi… Bu imtihana baktığımızda şunu görmekteyiz. Zaferin formülü: Allahu Teâlâ’nın emrine mutlak itaattir. Şimdi Bakara Sûresi’nin 246-251. âyet-i kerimelerinde anlatılan bu kıssaya ve alacağımız hisseye bakalım.
Hz. Musa (as) ile Hz. Harun (as)’un vefatından sonra Hz. İsa (as)’ya gelinceye kadar bir rivayete göre 70 bin peygamber gelmiştir. Hz. Eşmûil (as) da bu peygamberlerden biridir. Bu peygamber zamanında Filistî (Peliştî) bir rivayete göre Berberilerin zamanında Calut (Golyat) isminde bir zâlim idareci varmış. Bu hem kâfir, hem zâlim idareci, günümüzün İsrail’i gibi ali kıran baş kesen bir şergada imiş. Bu zâlimin zulmünden yüreği yananlar Hz. Eşmûil (as)’a müracaat ederek, kendilerine bir kumandan tayin etmesini, onun kumandası altında bu zalime karşı cihat edeceklerini söylerler. Hz. Eşmûil Aleyhisselam da vahy ile Talut’u kumandan tayin eder. Ben-i İsrail bu kumandana itiraz eder. Neticede içerisinde Hz. Musa ve Hz. Harun Aleyhimüsselama ait eşyaların olduğu mukaddes tabutu Talut’un evinin önünde görünce seslerini çıkarmazlar.
Devrin en güçlü zalimi ve onun emrindeki ordu ile savaşılacaktır. Bunun için imanlı, inançlı, yiğit insanlara ihtiyaç vardır. Bu insanları tayin için bir imtihan belirlenmiştir. Rabbimiz, Talut kumandasındaki orduya, sıcakların en şiddetli olduğu bir sırada bir nehirden geçerken, o nehrin suyundan içmemelerini emretmiş, yalnızca bir avuç su içilmesine izin vermiştir. İmtihan gereği, o yasak sudan içenlerin dizlerinin bağı çözülmüş, oldukları yere yığılıp kalmışlardır. Allahu Azimüşşan’ın emrine itaat eden bir avuç mücahit nehri geçip düşmanın karşısına dikilmiştir. Geride kalanlar bu defa o mücahitleri savaştan vazgeçirmeye çalışmışlar, ancak onlar gerekli cevabı vermiş ve düşmanın karşısına dikilmiştir. Rivayetlere göre sayıları 313 kişidir. Calut’un ordusunun sayısı ise 50 bindir. Savaşın hemen başında henüz çocuk yaştaki Hz. Davut, sapanıyla Calut’u gebertir. O 313 yiğit, “Bismillah” diyerek savaşa girişir ve zâlimleri pırasa doğrar gibi doğrar. Şimdi bu hadisenin savaş kısmından bahseden âyet-i kerimelere meâlen bakalım.
“Böylece Tâlût ordu(su)yla (Kudüs’ten) ayrılınca (onlara) şöyle dedi: ‘Muhakkak ki Allah, sizi bir nehirle (de) imtihân edicidir. Buna rağmen kim ondan içerse, artık benden değildir. Eliyle bir avuç alan müstesnâ, kim de ondan (izin verilenden fazlasını) tatmazsa, işte şüphesiz o bendendir!’ Fakat içlerinden pek azı müstesnâ, (hepsi) ondan (kana kana) içtiler.
Derken o ve berâberindeki îmân edenler onu (nehri) geçince, (sudan içenler): ‘Bugün Câlût ve ordusuna karşı bizim tâkatimiz yoktur!’ dediler. Gerçekten kendilerinin Allah’a kavuşacak kimseler olduklarını sezenler (yakinen inananlar) ise şöyle dediler: ‘Nice az (sayıdaki) topluluk, (daha) çok (sayıdaki) cemâate Allah’ın izniyle galib gelmiştir!’ Çünki Allah, sabredenlerle berâberdir.
“(Tâlût ve ona itâat eden mü’minler) Câlût ve ordusuna karşı çıktıklarında ise şöyle dediler: ‘Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımıza sebât ver ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım eyle!’
“Nihâyet Allah’ın izniyle onları hezîmete uğrattılar ve Dâvûd Câlût’u öldürdü, Allah ona saltanat ve hikmet (peygamberlik) verdi ve dilediği şeylerden ona öğretti. Hâlbuki Allah’ın, insanların bir kısmını (diğer) bir kısmı ile def‘ etmesi olmasaydı, yeryüzü elbette fesâda uğrardı; fakat Allah, (bütün) âlemlere karşı ihsan sâhibidir.” (Bakara Sûresi / 249- 251)
İşte bu hâdise kıyamete kadar gelecek bütün mü’minler için temel bir ölçüdür: Zaferleri kazanmak, Allahu Teâlâ’nın emirlerine itaatle mümkündür. Allah’ın emrine itaat eden, muzaffer olur. Fetihten fetihe, zaferden zafere koşan İslam devletlerinin, İslam kumandanlarının ve İslam ordularının hayatı, bunun isbatıdır.