Prof.Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER

Tarih: 21.12.2025 21:23

Bir Sayı Neden Bu Kadar Gürültü Yapar?

Facebook Twitter Linked-in

Bir Sayı Neden Bu Kadar Gürültü Yapar?

“6-7” Fenomeni ve Kuşakların Sessiz İsyanı

ABD okullarında yankılanan “6-7” sesi, ilk bakışta anlamsız bir çocuk oyunu gibi görünebilir. Ancak bu tür akımlar, yalnızca çocukların dilsel tercihleri değil; yetişkin dünyasıyla kurdukları gerilimli ilişkinin sembolik bir dışavurumudur.

“Six-seveeeen” diye uzatılarak söylenen bu sayı kombinasyonu, Alfa kuşağı için bir kelimeden çok daha fazlasını ifade etmektedir: görülme, sınır test etme ve otoriteye karşı mikro direniş.

Öğretmenlerin yasaklaması, ebeveynlerin endişeyle yaklaşması ve yetişkinlerin rahatsızlık duyması, bu akımın ömrünü uzatan temel faktörlerdir. Çünkü çocuk kültürü, tam da yetişkinleri huzursuz ettiği noktada güç kazanır.

Fransız sosyolog Pierre Bourdieu, kültürel pratiklerin çoğu zaman “egemen zevklere karşı geliştirilen sembolik karşı duruşlar” içerdiğini söyler.

“6-7” de tam olarak budur: içerikten çok tepki üretme gücüyle anlam kazanan bir sembol.

Anlam Kaybı mı, Anlamın Dönüşümü mü?

Bu noktada sıkça sorulan soru şudur:
“Çocuklar neden anlamsız şeyleri bu kadar ısrarla tekrar ediyor?”

Zygmunt Bauman, akışkan modern toplumda anlamın kalıcılığını yitirdiğini, sembollerin hızla üretildiğini ve aynı hızla tüketildiğini vurgular.

TikTok çağında bir kelimenin ya da sayının bir yıl boyunca dolaşımda kalması, neredeyse “uzun ömürlü” sayılmaktadır. “6-7”nin bu kadar süre hayatta kalması, içeriğinin derinliğinden değil; yarattığı rahatsızlıktan beslenmektedir.

Bu durum, bazı akademisyenlerin işaret ettiği gibi, post-truth (hakikat sonrası) kültürün zararsız bir yansımasıdır. Burada mesele doğru ya da yanlış değil; kimin yorumunun baskın olduğu meselesidir. Çocuklar, yetişkinlerin ciddiyetini bozan bu tür ifadelerle, dünyaya kendi ritimlerinden seslenmektedir.

Her Kuşağın Bir “Anlamsızlığı” Vardır

Tarihsel olarak bakıldığında, her kuşak kendi anlamsız kelimelerini üretmiştir. Dün “cool”, sonra “skibidi”, bugün “6-7”. Bu döngü, dilin yozlaşması değil; kuşaklar arası kültürel ayrışmanın doğal bir sonucudur.

Erving Goffman, gündelik hayatın bir sahne olduğunu ve bireylerin bu sahnede roller aracılığıyla kendilerini ifade ettiğini söyler.

Alfa kuşağının sahnesinde “6-7”, bir replikten ibarettir; önemli olan repliğin ne söylediği değil, kimin sinirini bozduğudur.

Bu nedenle bazı öğretmenlerin bilinçli olarak bu ifadeyi “yanlış yerde”, “bilerek” ya da “fazla sahiplenerek” kullanması dikkat çekicidir. Çünkü otorite bir şeyi “havalı” ilan ettiğinde, o sembol çocuk kültürü açısından hızla değer kaybeder. Bu da gösteriyor ki, pedagojik sezgi bazen yasaktan daha etkilidir.

Yeni Sayılar, Aynı Hikâye

Bugün “6-7”nin yerini almaya aday yeni bir ses dolaşıma giriyor: “41.”

Muhtemelen kısa süre içinde o da yasaklanacak, tartışılacak ve sonra unutulacak. Çünkü mesele sayılar değil; çocukların kendilerine ait bir alan açma çabasıdır.

Émile Durkheim, toplumsal davranışların bireysel değil kolektif olduğunu vurgular.

Bu tür akımlar da bireysel bir “tuhaflık” değil, kuşağın ortak duygusunun dışavurumudur. Endişelenmesi gereken şey çocukların “6-7” demesi değil; yetişkinlerin, çocukların bu seslenişini neden yalnızca bir gürültü olarak duyduğudur.


“6-7”, çocukların zihinsel bir gerilemesinin değil; yetişkin dünyanın katı ciddiyetine yöneltilmiş kısa, ironik bir itirazın ifadesidir. Bu sesler sustuğunda mesele sessizlik değil; boşluk olacaktır.

ASIL SORU ŞUDUR:
Çocuklar konuşmayı bıraktığında, biz onları nihayet duyabilecek miyiz?

Çünkü her kuşak, önce anlamsız bulunur.
Ama zaman gösterir ki; en çok küçümsenen sesler,
toplumun duymaktan kaçtığı hakikatleri taşır.


Prof. Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —