Prof.Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER

Tarih: 13.11.2025 19:25

Çağın Krizi: Odaklanamayan Zihinler ve Anlamdan Uzaklaşan Okumalar

Facebook Twitter Linked-in

Çağın Krizi: Odaklanamayan Zihinler ve Anlamdan Uzaklaşan Okumalar


Modern insan artık sadece ne okuduğunu değil, neden okuduğunu da unutmuş durumda. Her gün binlerce kelimeye, yüzlerce habere, sayısız içeriğe maruz kalıyoruz; ama hiçbirini gerçekten içselleştiremiyoruz. Zygmunt Bauman’ın “Akışkan Modernite” kavramıyla tarif ettiği çağda, bilgi de ilişkiler gibi geçici, yüzeysel ve hızlı tüketilen bir nesneye dönüştü.

Okuyoruz ama anlamıyoruz. Anlamaya çalışmak sabır ister, derinlik ister; oysa bizde ne zaman ne de zihinsel alan kaldı. Artık çoğu kişi okumayı “bitirmek için” yapıyor, “anlamak için” değil. Bu da bizi, bilgiyle bağ kuramayan bir kuşağa dönüştürüyor.


Dikkat Çağının Düşüşü

Fransız sosyolog Pierre Bourdieu’nün “habitus” kavramı, bireyin davranışlarını toplumsal kalıpların nasıl şekillendirdiğini anlatır. Bugün bu kalıpları sosyal medya belirliyor. Sürekli bildirim sesi, bitmeyen akışlar, kısa videolar… Hepsi dikkati parçalıyor. Odaklanmak artık bir lüks haline geldi.

Psikolog Dr. Daniel Goleman, “Odaklanma, 21. yüzyılın kaybolan zekâ biçimidir” derken aslında modern toplumun dikkat erozyonuna işaret eder. Bu kayıp, sadece bireysel bir biliş sorunu değil; kolektif bir bilinç zayıflığıdır.


Okumak mı, Göz Gezdirip Geçmek mi?

Filozof Byung-Chul Han, “Yorgunluk Toplumu” adlı eserinde modern insanın sürekli etkinlik hâlinde olup hiçbir şeye tam anlamıyla nüfuz edemediğini söyler. Çünkü “derinlik” artık verimsiz, “yüzeysellik” ise üretken görünmektedir. Okuma eylemi bile bu hız kültürünün kurbanı olmuştur.

Eskiden kitap okumak bir içsel yolculuktu; şimdi ise bir “içerik tüketimi.” Anlamla bağ kuramayan birey, okuduğu şeyi zihninde değil, ekranında kaydırıyor. Anlamın yerini hız, sabrın yerini merak, derinliğin yerini tıklama aldı.

 

Psikolojik Yorgunluk ve Duygusal Uyuşma

Psikoterapist Rollo May’e göre, “İnsanın en büyük trajedisi, yaşadığı dünyada anlam bulamamasıdır.” Bu anlam kaybı, dikkatin dağılmasından çok daha köklü bir meseledir. Sürekli uyarana maruz kalan beyin, bir süre sonra savunmaya geçer: duygusal uyuşma başlar. Artık ne okuduğumuz, ne izlediğimiz, ne de yaşadığımız bizi etkilemez.

Bu durumda insan, bilgiyle değil; sadece bilgi illüzyonuyla yaşar. Dikkat dağınıklığı aslında bir savunma biçimidir — zihnin aşırı yüklenmeye karşı geliştirdiği bir duruş.


Yeniden Anlamaya Dönmek

Okumak, anlamaya giden en kadim yoldur. Ama anlamak için önce yavaşlamak gerekir. Byung-Chul Han’ın dediği gibi, “Derin düşünce, sessizlikte büyür.” Sessizliği, yavaşlığı ve dikkati yeniden öğrenmek; zihnimizi değil, insanlığımızı geri kazandırır.

Gerçek soru şu:
Artık okumayı bilmediğimiz için mi anlayamıyoruz, yoksa anlamayı unuttuğumuz için mi okuyamıyoruz?

Belki de ikisi aynı şeydir.

Prof. Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —