Özlem GÜRBÜZ

Tarih: 31.12.2025 20:22

GEÇMİŞTEN DERS, GELECEĞE UMUT

Facebook Twitter Linked-in

GEÇMİŞTEN DERS, GELECEĞE UMUT

Bir yılı daha geride bırakırken, takvim yapraklarının sessizce düştüğünü görüyoruz. Yıllar, bazen göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor, bazen de bitmek bilmeyen bir yorgunluk gibi üzerimize çöküyor. 2026’ya doğru ilerlerken, insan ister istemez durup düşünmek istiyor: Neler yaşadık, neleri kaybettik, neleri öğrendik?
Geçmiş yıllar hepimiz için kolay olmadı. Ülkemiz açısından baktığımızda; ekonomik zorluklar, doğal afetler, kayıplar ve belirsizlikler birçok insanın hayatında derin izler bıraktı. Dünya genelinde ise savaşlar, göçler, salgınların bıraktığı etkiler, iklim krizi ve artan eşitsizlikler insanlığa zor sorular sordu. “Gerçekten aynı dünyada mı yaşıyoruz?” diye sorduk kimi zaman. Televizyonda izlediğimiz acılar, bir süre sonra haber olmaktan çıkıp hayatın sıradan bir parçası gibi algılanmaya başladı. Belki de en büyük tehlike buydu: Alışmak.
Ama bütün bunların yanında, güzel şeyler de yaşandı. Dayanışmanın ne demek olduğunu yeniden hatırladık. Bir deprem sonrası birbirini hiç tanımayan insanların aynı enkazın başında sabaha kadar beklemesi, bir yabancının elinden tutup “yalnız değilsin” demesi, küçük ama anlamlı iyilikler… Belki dünya çok değişmedi ama insanlar hâlâ iyi olmayı seçebildi. İşte bu, geleceğe dair umudun hâlâ var olduğunun göstergesi.
Yeni bir yıla girerken beklentilerimiz genelde büyük oluyor. “Bu yıl her şey değişsin”, “Bu yıl çok mutlu olayım”, “Bu yıl hiçbir sorun yaşanmasın” diyoruz. Oysa yıllar, sihirli bir değnek gibi hayatı bir gecede değiştirmiyor. Asıl değişim, insanların birbirine bakışında başlıyor. Birbirimizi gerçekten dinleyebildiğimizde, yargılamadan anlamaya çalıştığımızda, farklılıklara tahammül edebildiğimizde… Belki de yeni yıla girerken yapmamız gereken en önemli şey, insanlığımızı güncellemek.
Saygı, her şeyin temeli. Farklı düşünene, farklı yaşayışa, farklı yaralara sahip olana saygı… Herkesin aynı hızda iyileşmek zorunda olmadığını kabul etmek. Birinin sessizliğinin tembellik değil, yorgunluk olabileceğini fark etmek. Sevgi ise sadece büyük cümlelerde değil, günlük hayatta saklı. Bir “günaydın”da, bir “nasılsın?” sorusunda, birini dinlerken telefona bakmamayı seçmekte…
2026’ya girerken belki de birbirimize şunu sormalıyız: “Ben bu dünyayı biraz daha yaşanır hâle getirmek için ne yapabilirim?” Cevap bazen çok basit olabilir. Daha az kırmak, daha az bağırmak, daha çok anlamaya çalışmak. Herkesin kendi yüküyle yürüdüğünü unutmamak. Çünkü kimse sadece göründüğü kadar güçlü ya da sadece anlattığı kadar mutlu değil.
Yeni yıl, bize tertemiz bir sayfa sunmuyor belki ama kalemi yeniden elimize veriyor. Ne yazacağımız, nasıl bir dil kullanacağımız tamamen bize bağlı. Kırgınlıkları çoğaltan cümleler mi kuracağız, yoksa onaran kelimeler mi seçeceğiz? Umudu besleyen mi olacağız, umutsuzluğu bulaştıran mı?
Dileğim şu ki 2026, kusursuz bir yıl olmasa bile, daha anlayışlı, daha vicdanlı ve daha insanca olsun. Kendimize karşı da başkalarına karşı da daha nazik olmayı öğrenelim. Çünkü bazen dünyayı değiştirmek, sadece bir insanın kalbini incitmemekle başlar.
Yeni yıl; daha çok sevgi, daha çok saygı ve daha az yalnızlık getirsin. 🌱


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —