Uğur UTKAN

Tarih: 08.11.2025 23:03

İSLAM'A YENİLEN BATI

Facebook Twitter Linked-in

Düşmanlık Yaptığı, Yeryüzünden Kazımak İstediği İslâm’a Yenilen Batı

11 Eylül 2001 tarihindeki İkiz Kuleler saldırılarından el-Kaide’nin sorumlu tutulmasından itibaren, başta Afganistan, Irak, İran ve Pakistan olmak üzere tüm İslâm dünyasının adeta el-Kaide destekçisi gibi lanse ettirilip Batı dünyasında yaşayan Müslümanları da zor duruma sokacak bir sürecin kasıtlı olarak başlatılması; dönemin ABD Başkanı Bush’un dünyaya, “Uluslararası terörizmle savaşta ya bizimlesiniz ya Müslümanlarla, ya bizimlesiniz ya teröristlerle” şeklinde seslenişiyle, İslâm’la terörizmi eş tutma anlayışını revaçta kılmıştır.
2001’de George Bush’un, 2011’de ise Obama’nın yardımcısı Hillary Clinton’ın “Haçlı Seferi” vurgusu yaparak bu süreci arşa tırmandırmaları dikkat çekicidir. Elbette burada zarar gören, toprakları iç savaş ve istila tehditleriyle, Batılı liderlerin deyimiyle “Haçlı Seferleri”yle tehlikeye düşen Müslümanlar olduğu kadar, Batı dünyasında yaşayan Müslümanlar da olmuştur. Zira tüm bu sürecin neticesinde Batı’da iflah olmaz bir İslamofobi yükselmiştir.

Ancak yaşanan süreç kanıtladı ki, en başta 11 Eylül saldırıları olmak üzere pek çok hadisenin, terörizmin ve yıkımın en büyüğü Batı emperyalizmi tarafından peydah edilmiştir. 11 Eylül başta olmak üzere, İslâm coğrafyasına saldırmak için gerekçeler üretildiğine yönelik inançta muazzam bir artış yaşanmıştır.

Bu süreçte başörtüsünü ve sünneti yasaklamaya çalışan Batılı hükümetler bile iktidar yüzü görebilmiştir. Güya İslamofobiyle hareket ettiğini düşünen bu zihniyetteki Batılı hükümetlerin gözden kaçırdıkları hakikat şuydu: Hz. İsa’nın validesi Hz. Meryem de başörtülüydü ve Hz. İsa sünnetliydi. Bu gerçeğin bilincinde olarak yasağa karşı duran, gerçek dindar Hristiyan siyasetçiler de vardı elbette. Ancak bu, başörtüsü ve sünneti yasaklamaya dönük adımları engellemekte yeterli olmadı. Buna rağmen Hz. İsa ve Hz. Meryem hakkındaki bazı hakikatler Avrupa’nın yerli Hristiyanlarının belleğinde yeniden yer etti. Böylece başörtüsü ve sünnet yasağına karşı Hristiyanlarda da bir tepki oluştu; başörtüsü ve sünnet tercihlerine saygı gelişti. Belki de bu sürecin vesile olduğu en önemli sonuçlardan biri buydu.

Ayrıca, toprakları işgal ve iç savaş tehdidiyle yüz yüze kalan Müslümanların Batı ülkelerine sığınması, Avrupa’daki yerli halklarla etkileşim kurmalarına neden oldu. Bu etkileşim sayesinde terörizmin ve geriliğin kaynağının İslâm değil, Batı emperyalizminin politikaları olduğu daha iyi anlaşıldı. Batı kamuoyunda İslâm’a yönelik olumsuz algılar gerilerken, İslâm’ı tanımaya yönelik bir eğilim yükseldi.

Netice itibariyle İngiltere’de çocuklara en fazla verilen ismin “Muhammed” olduğu araştırmalarla ortaya kondu. Kur’ân yakma eylemlerinin yaşandığı İsveç’te ve aynı coğrafyanın ülkesi Finlandiya’da insanlar adeta sel gibi İslâm’a yönelmeye başladı.

Avrupa’da adeta bir İslâm Rönesansı yaşanırken, ABD’de de ilginç gelişmeler gözlemlenmektedir.

Nitekim New York’taki belediye başkanlığı seçimini 34 yaşındaki Uganda kökenli Müslüman aday Zohran Mamdani kazandı. Seçim öncesi ABD Başkanı Donald Trump tarafından “komünist” olarak nitelendirilen Mamdani’nin seçilmesi halinde New York’a federal fonların ciddi şekilde “kısılacağı” tehdidi savrulmasına rağmen, resmi olmayan sonuçlara göre oyların %50,6’sını alarak zafer kazandı ve 1 Ocak’ta belediye başkanlığı koltuğuna resmen oturacak.

7 yaşından bu yana ABD’de yaşayan, kendini “demokratik sosyalist” olarak tanımlayan ve Filistin destekçisi olarak bilinen Zohran Mamdani, “Netanyahu, New York’a gelirse tutuklatırım” açıklamasıyla gündeme oturmuştu. En çok gençlerden, yoksullardan ve göçmenlerden destek alan Mamdani, ABD’deki yerleşmiş tabuların çöküşünün adeta simgesi haline gelmiştir. Dünyanın nabzının attığı bir şehirde böyle bir zafer kazanmak, bir insanın adını tarihe altın harflerle yazdırdığı gibi, omuzlarına da büyük sorumluluklar yüklemektedir.
Mamdani bunun farkında olmalı ki, ilk açıklamasında “ABD’nin en pahalı şehrini, onu evi olarak gören herkesin karşılayabileceği bir şehre dönüştürmeyi hedefliyoruz” dedi. İlk icraatının yüksek kira rakamlarını düşürmek, otobüs seferlerini artırmak ve dar gelirli aileler için New York’u “yeniden yaşanabilir bir yer” haline getirmek olacağını belirtti.

Şundan kimse şüphe etmesin ki Müslüman kimlikli Zohran Mamdani’nin küresel rolü malum olan New York’a belediye başkanı olması, ABD’deki Müslümanlar, yoksullar, gençler ve göçmenler için bir emsal teşkil edecektir.

Elbette Mamdani’nin zaferi yalnızca Müslüman kimliğine indirgenemez; fakat bu gelişme, Amerikan sosyolojik ve demografik yapısında son yıllarda yaşanan değişimlerin de bir göstergesidir.

2020’de ortaya çıkan COVID-19 salgını sonrası Avrupa’da olduğu gibi ABD’de de İslâm beklenmedik bir yükseliş trendine girmiştir. ABD’deki İslâm cemaati, diğer inanç gruplarına göre daha genç bir nüfusa sahiptir ve eğitim seviyesi bakımından da öndedir. Bu büyümenin sırrı ise yeni göç dalgalarından çok din değiştirmelerde saklıdır.

7 Ekim’de Hamas tarafından gerçekleştirilen Aksa Tufanı Harekâtı’nı Gazze’yi haritadan silmek için bahane olarak gören İsrail’e verilen sınırsız destek ve Amerikan siyasetindeki Siyonist lobilerin aşırı etkili oluşu, Amerikan dış politikasının İsrail’in güvenliğine göre şekillenmesi, kamuoyunda ciddi rahatsızlık yaratmıştır. Bu rahatsızlık, Filistin konusunda artan hassasiyetle birleşerek İslamofobi’yi kırmaya başlamıştır. ABD’de de tıpkı Avrupa’da olduğu gibi İslâm’la ilgili araştırmalar yapılmakta, Kur’ân-ı Kerîm’i okumaya yönelik ilgi artmaktadır.

Pew Araştırma Şirketi’nin verilerine göre, 2040 ve 2050 yıllarında ABD’de Müslüman nüfusun 5 milyonun üzerinde olacağı öngörülmektedir.

Kısacası Amerikalı ve Avrupalı aktörlerce yürütülen Batı emperyalizminin İslâm düşmanlığı ve İslamofobi girişimleri fiyaskoyla sonuçlanmıştır.
İslâm yurtlarını taş devrine döndürmek isteyen, İslâm topraklarına “hayasızca akınlar” düzenleyen Batı dünyası, kendi kamuoyuna “Haçlı Seferi” olarak yansıttığı bu girişimlerde başarısız olmuştur.
İslâm’ı yeryüzünden silmeye çalışsalar da, kendi halklarına kötü göstermeye uğraşsalar da Amerikalı ve Avrupalı halklar İslâm’ı daha çok araştırmış, okumuş ve tanımıştır.

Bugün Batı dünyasında İslâm, hiç olmadığı kadar yükseliştedir.
Kur’ân-ı Kerîm’in Saff Sûresi 8. âyeti bu hakikati adım adım doğrulamaktadır:

“Allah nurunu tamamlıyor.”

Sonuç olarak; Batı dünyasının İslâm’a karşı hücumları ters tepmiş, İslâm’ı adeta yeni bir diriliş sürecine taşımıştır.
Yani düşmanlık yaptığı, yeryüzünden kazımaya çalıştığı İslâm’a yenik düşen bir Batı gerçeği artık gözler önündedir.

Uğur Utkan


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —