Bülent ERTEKİN

Tarih: 22.12.2025 20:15

KALEMİNİ SATMAYANLARIN SESSİZ MÜCADELESİ

Facebook Twitter Linked-in

Kalemini Satmayanların Sessiz Mücadelesi

Yazmak; ortaya bir eser koymak ve her şeyden önemlisi, yaşadığın toprakların değerleriyle örtüşen bir anlayışla gençliğine millî ve manevi değerleri hatırlatan ürünler ortaya çıkarmaktır. Bu dertle dertlenmek ve bu derdi bir eserle somutlaştırmak herkesin harcı değildir. Bu, er kişilerin işidir.
İşte o er kişiler; kalemini satmayan, kalemini bir pazarlık unsuru hâline getirmeyen, asıl ve gerçek kahramanlardır.
Bu ülkede kitap yazmak ve yayımlamak, özellikle bu devirde oldukça zordur. Kâğıda yapılan zamlar, alınan KDV ve matbaa işletim maliyetleri üst üste konulduğunda, adeta Don Kişot gibi yel değirmenlerine karşı savaşırsınız.


İnat edersiniz.
Cehd edersiniz.
Bölgedeki Romalıları ve müttefiklerini aşmak için “Ya yeni bir yol bulacağız ya da yeni bir yol yapacağız.” diyen Hannibal misali, iğneyle kuyu kazarak o kitabı zor şartlar altında ortaya çıkarırsınız.
Peki iş bitti mi?
Ne mümkün…
Zaten bu memlekette bir kitabı bastırmak başlı başına zorken, paranız yoksa işiniz daha da çetindir. Gelelim işin en önemli kısmına: pazarlama.
Şayet bir yayıneviyle anlaşmışsanız, ilk bakışta sorun yok gibi görünür. Ancak çoğu zaman durum farklıdır. Çünkü her şey kârlılık ve süreklilik üzerine inşa edilmiştir. Kitabın ne kadar satacağı ve ne kadar kazanç getireceği öncelikli konudur.
Bu nedenle yayınevleri, ülke genelindeki kitap fuarlarının büyük bir kısmına artık katılmamaktadır. Neden mi?
Sebep basittir: Kitap reyonları için metrekare üzerinden talep edilen fahiş ücretler ve yüksek kira bedelleri… Yayınevleri, kâr-zarar dengesini gözeterek stant açmaktan vazgeçmektedir.
Gelelim asıl üzerinde durmak istediğim meseleye…
Eğitim camiasının içinde çok sayıda eğitimci-yazar bulunmaktadır. Memleketin derdiyle dertlenen bu aslan yürekli, fedakâr insanlar; yazdıkları eserleri gençlerle buluşturmak, bilgi ve birikimlerini paylaşmak için il veya ilçe millî eğitim müdürlüklerine başvurmaktadır.
Üst düzey yazarlar için söyleşi, panel, konferans ve imza günleri konusunda gerekli izinler verilirken; maalesef bazı idareciler, aynı hassasiyeti ve özeni göstermemektedir. Eğitimci-yazarlar, adeta kitap pazarlayan kişiler gibi görülmektedir.
Gerekli izinler alınmıştır. Yazar okula gelmiştir. Ancak idarecilerden kimse yoktur. Öğretmenlerden ilgi yoktur. Duyuru yapılmamıştır ki seminerin yapılacağı salon bile boştur.


Saygıdeğer hocalarım, öğretmenlerim, muallimler…
Ayağınıza kadar gelen bu insanlar, zannetmeyin ki bu hizmetin karşılığında milyonlar kazanıyor. Zannetmeyin ki cepleri dolu. Emin olun, okulunuza gelen bu hocalar çoğu zaman kendi cebinden harcadığı parayla oradadır.
Size düşen; bu fedakâr insanları her şeyden önce dertlenen, düşünen ve bunu sizinle, evlatlarımızla paylaşmak isteyen gönül insanları olarak görmektir. Saygıda ve hürmette kusur etmeyin.
Elbette okulunuza gelen bir yazarın, söyleşi sonunda yayımlanmış bir kitabı varsa, öğrencilerinizle buluşturun; imzalatın. Kitap için verilecek 100–200 TL mutlaka bir sponsorla karşılanabilir. Yeter ki idareci konumunda olan sizler bu meseleyi dert edinin.
Unutmayın; okula gelen her yazar bir alın teri, bir emek, bir gayret, belki bir yaşanmışlık, belki de hüzün ve gözyaşıyla yazdığı eserini öğrencilerin elinde görmeyi; okuyup onunla sohbet etmeyi asla unutmaz.


Dostlarım, öğretmenlerim…
Kapınıza gelen bu eğitimci-yazarlar, bazılarınca düşünüldüğü gibi kitap pazarlayanlar değil; gençleri, gençliğin dertlerini dert edinen edebî yüreklerdir.
Açın gönül kapılarınızı.
Açın okulunuzun seminer salonlarını.
Millî eğitimin dertlenen öğretmenlerini daha çok destekleyin. Daha fazla seminer, konferans, panel ve imza günü için hep birlikte çalışalım.
Bu sayfalar, sizlerden gelecek güzel haberleri bekliyor.
Ne dersiniz sayın hocalarım, var mısınız?
Selâm ve dua ile
Bülent Ertekin


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —