Rakamlar Konuşuyor, Vicdan Susuyor
Türk-İş’in Kasım 2025 verilerine göre:
Dört kişilik bir ailenin gıda harcaması tutarı (açlık sınırı): 29 bin 828 lira,
Gıda ile birlikte tüm diğer temel ihtiyaçlar için haneye girmesi gereken toplam gelir tutarı (yoksulluk sınırı): 97 bin 159 lira,
Bekâr bir çalışanın aylık yaşama maliyeti: 38 bin 752 lira,
Yeni net asgari ücret: 28 bin 75 lira 50 kuruş.
Yani tek bir kişinin aylık yaşama maliyetinin 10 bin 677 lira altında.

Türkiye’de hanelerin önemli bir bölümünün tek gelirle geçindiği düşünüldüğünde, bekâr birini bile insanca yaşatmaktan çok uzak olan bu miktarla ailelerin nasıl geçineceğini ülkeyi yönetenler düşünemiyor; varın siz düşünün.
Bu arada, 2025 yılı Temmuz ayı zammıyla 229 bin 676 lira olan milletvekili maaşının, 2026 yılı için 274 bin 928 lira olarak belirlendiğini de hatırlatayım.

Rakamlardan uzaklaşıp işin sosyo-kültürel boyutuna bakalım. Söylenmesi gereken fakat söylemenin zor geldiği çok şey var.
Zengin ile fakir arasındaki farkın hiçbir zaman bu kadar açılmadığı, orta sınıf kavramının yerle yeksan olmak üzere olduğu yeni dünya düzeninden en çok etkilenen ülkelerden birinde yaşıyoruz.
Sosyal medya üzerinden paylaşılan zengin hayatlar, fakirlerin gözüne hiç bu kadar sokulmamış; fakir, zenginin hayatına hiç bu kadar yakından bakıp o hayattan hiç bu kadar uzaklaşmamıştı. Şimdilerde herkes zengin yaşamayı istiyor ve bu uğurda her şeyi mübah görüyorken; ekonomik erozyon ahlaki erozyonla birleşip bütün değerleri silip süpürüyorken, değil şapkamızı, başımızı bütün duygulardan arındırıp önümüze koysak, salt akılla düşünsek çözüm üretebilir miyiz, bilmiyorum.
Zira aklın almadığı işlerin peş peşe yaşandığı memleketimizde, akıl terk edilince bittabi düşünme kabiliyeti de yok oldu.
Eskilerin çok hoşuma giden bir sözü var. Derler ki:
“Akıl olmayınca neylesin fikir,
Çalsın Abdurrahman, oynasın Bekir.”
E, biz de çalıp oynayalım o vakit.
Bu arada azıcık da olsa aklı başında olup da memlekette kaygılanmadan yaşayamayan birileri kaldıysa, onları da Deliler Çeşmesi’nin başında bekliyor; öyle bir iki yudum değil, çeşmeye ağzımızı dayayıp suyundan kana kana içmeye davet ediyorum. Görünen o ki işi deliliğe vurmaktan başka yol kalmadı.
Sevgi Karaman