Burhan BOZGEYİK

Tarih: 18.09.2025 20:16

Şehitlerimizin ve Gazilerimizin Hukukunu Müdafaa (16)

Facebook Twitter Linked-in

Şehitlerimizin ve Gazilerimizin

Hukukunu Müdafaa (16)

Güney Cephesinde işgalci İtalyan güçleriyle arada ciddi bir çatışma olmadı. İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali üzerine, daha önceleri birçok gizli anlaşma yaptıkları İngiltere ve Fransa tarafından aldatıldığını düşünen ve Anadolu halkının şanlı direnişini gören İtalya, kaçıp gitmenin yollarını aramaya başlamıştı. II. İnönü zaferinden sonra, birliklerini çekme kararı alan İtalya, bu kararını uygulamaya başlayarak işgal ettiği bütün yerlerden çekildi. İtalya İkinci Dünya Savaşı yıllarında işgal ettiği On İki Adaları da geri Türkiye’ye vermek istedi. Ancak o zamanki siyasî iktidar, “büyük devletlerle başımız belaya girer” gerekçesiyle adaları almaya yanaşmadı. Bu gelişme üzerine Yunanistan adalara el koydu ve bizden ciddi bir karşılık görmedi.

Doğu Cephesi: Doğu Cephesindeki savaşlar hep Ermenilerle olmuştur. Bu savaş, aslında tarihe geçecek bir küfrân-ı nimetin ve ihânetin neticesidir. Şöyle ki; Osmanlı Devleti bünyesindeki Ermeniler, Osman Gazi zamanından itibaren devlet içerisinde hep imtiyazlı vaziyette, son derece refah içerisinde yaşamışlardır.

Ermeniler, büyük devletlerin desteği ile ayrılıkçı teşkilatlar kurmuşlardı. Bunlardan en mühimleri; İsviçre’de kurulan ve faaliyetlerini Doğu Anadolu’ya yayan Hınçak Komitesi ile önce Kafkasya’da kurulan, daha sonra Kafkasya ve Doğu Anadolu’daki bütün Ermeni derneklerini birleştiren Taşnak Komitesi’dir. Bu komitelerin gayesi, Ermeni milliyetçiliğini yaymak, Ermenilerin ayrı bir baş çekmesini sağlamak ve bu maksatla Ermenileri silahlandırmaktı.

Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’nda Ermenileri maşa gibi kullanmak isteyen her iki devletle (Rusya ve İngiltere ile) de savaşa girişti. Kafkas Cephesinde Ruslarla; Irak, Filistin, Suriye cephelerinde İngilizlerle karşı karşıya geldi. Her iki devlet de Osmanlı devletini içeriden vurmak için Ermenileri tahrik etti. Böylece devletin tam kalbinde yeni bir cephe açıldı. Osmanlı Devleti Ermenilerin içeriden vurmalarına karşı da tedbir almaya mecbur oldu. Bundan dolayı kuvveti dağıldı. Düşmanın istediği de buydu.

Birinci Dünya Savaşı yıllarında, Osmanlı Devletinin içeriye yeterince askerî güç ayıramamasını fırsat bilen Ermeniler dehşetli katliâmlar yaptılar. Binlerce masum insanı hunharca katlettiler. Kafkas cephesinde Ruslarla işbirliği yaptılar. Bu durum karşısında Osmanlı Devleti 14 Mayıs 1915’te tehcir kanunu çıkardı. Kendini buna mecbur hissetti. Çünkü kim terörist, kim savaşa karışmayan halk olduğunu bilemezdi. Ermeni çeteleri hem cephede Ruslarla birlikte savaşıyor, hem köyleri basıp insanları katlediyor, hem de tarlada çalışıyor, insanların arasına karışarak normal hayatını devam ettiriyordu. Bunun için Osmanlı Devleti Ermenileri savaş sahası dışındaki güvenli bölgelere, Suriye ve Lübnan’a mecburi göçe (Tehcir) tabi tuttu.

1917 yılında Bolşevik ihtilali patlak verince Rusya, 3 Mart 1917’de, aralarında Osmanlı Devletinin de bulunduğu birçok devletle Brest-Litovsk Antlaşmasını imzalayarak savaştan çekildi. Bu antlaşma ile Kars, Ardahan ve Batum’u Osmanlı Devletine geri verdi. Böylece Rusya Doğu Anadolu’dan tamamen çekilmiş oldu.

Osmanlı ordusu, Brest-Litovsk Antlaşmasından sonra Kafkasya’ya kadar ilerledi. Mondros Mütarekesi’nden sonra, Osmanlı birlikleri Kafkasya’da ele geçirdikleri yerlerden çekildiler. Osmanlı ordusunun çekilmesi üzerine o topraklarda Rusya’nın birer uydusu olacak olan Ermenistan ve Gürcistan devletleri kuruldu. Bu durumda Doğu Anadolu, Kafkasya’dan gelen Ermenilerin tehdidi altına girdi.

İtilaf Devletleri Mondros Mütarekesi’ne, “Doğu illerinde bir kargaşa çıkması halinde bölge İtilaf Devletlerince işgal edilecektir.” Hükmünü, sırf Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurdurmak için koymuşlardı.

Ermeniler, Kafkaslarda kurdukları Ermeni devletini, “Büyük Ermenistan’a” dönüştürmek için Wilson prensiplerini ileri sürerek harekete geçtiler ve Doğu Anadolu’daki topraklarımızı işgal etmeye başladılar.

ABD, Paris Barış Konferansı’nda Doğu Anadolu’da kendi mandasında bir Ermeni devleti kurulmasını kabul etmişti. O esnada İncirlik üssü vs. yoktu. Bu bakımdan Amerika, Ortadoğu’yu, Asya’yı ele geçirmek için Ermeniler vasıtasıyla Anadolu’da ayağına yer etmek istiyordu. Kurduracağı bu sun’i devletçiği bir üs gibi kullanacaktı. İtilaf Devletleri, ABD’nin de talebi ile Sevr Antlaşması’na, Anadolu’da bir Ermeni Devleti kurulması hükmünü koydular.

Bolşevik ihtilalindeki kargaşayı fırsat bilen Ermeniler 1918’de Ermenistan Demokratik Cumhuriye’ni kurduklarını ilan etmişlerdi. Sovyet Rusya, o sırada sesini çıkarmasa da kısa bir müddet sonra böyle müstakil bir devlete izin vermeyeceğini gösterecekti.

Ermeniler, Osmanlı Devleti’nin de tasdik etmediği Sevr Antlaşması’na dayanarak Gümrü, Iğdır ve Oltu’yu işgal ettiler. Ermenilerin Doğu Anadolu’daki zulüm ve katliâmlarının devam etmesi üzerine, TBMM, Ermenilere karşı harekete geçilmesine karar verdi. Mustafa Kemal Paşa, 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa’yı tam yetkili olarak Doğu Cephesi Komutanlığına atadı. Böylece Doğu Cephesi kurulmuş oldu.

Doğu Anadolu bölgesindeki 3., 9., 11. ve 12. tümenler, kolordu süvari ve topçu alayları, istihkam taburu ve diğer bazı birlikler ve millî kuvvetler Kazım Karabekir Paşa kumandasındaki bu 15. Kolorduya bağlıydı. Kolordunun personel mevcudu yaklaşık olarak 13.500 kişiydi.

Bu bölgedeki Ermeni kuvvetleri ise, dört tümendi; ilk üç tümen dört alaydan kuruluydu. Yeni kurulmağa başlanan dördüncü tümende ise, ayrıca iki süvari alayı ve yeteri kadar topçu birlikleri bulunuyordu. Personel mevcudu 15.000 kişiden fazlaydı.

1920 İlkbaharında, Kars, Gümrü ve civarındaki Ermeni saldırıları artık dayanılmaz bir hal almıştı. Bunun üzerine 9 Haziran 1920’de Doğu illerinde geçici seferberlik ilan edildi. Ermenilerin Haziran ayı içerisinde Oltu’yu işgal etmesi üzerine, Dış İşleri Bakanlığımızca Ermenistan’a bir ültimatom verildi. Ancak Ermeniler saldırılarına devam ettiler. Bunun üzerine, TBMM Hükümeti tarafından 7 Temmuz 1920’de Ermeni Hükümetine bir ültimatom verildi. Fakat Ermeniler taarruzlarına ve işgallerine devam ettiler.

Ermenilerin 24 Eylül 1920 sabahı Bardiz cephesine yaptıkları baskın üzerine, seferberliğini tamamlamış olan birliklerimiz ileri harekete geçtiler. Ordumuz Sarıkamış ve Merdenek’i aldıktan sonra, Sarıkamış-Laloğlu hattında durdu. Burada hazırlıklarını tamamlaması için bir ay bekledi. Ardından 28 Ekim 1920’de Kars üzerine doğru yürüyüşe geçti. 30 Ekim’de Kars, 7 Kasım’da Gümrü geri alındı. On gün devam eden bir harekat sonunda Ermenistan orduları bozguna uğradı. Harekat esnasında 46 şehit vermiş, buna mukabil, Sarıkamış, Kars ve Gümrü’yü almıştık. Ermeni ordusu yok edilmişti. Ordumuz Ermenistan içlerine kadar ilerleyebilirdi. Zor durumda kalan Ermeniler barış istemek durumunda kaldılar. Bunun üzerine Ermenistan ile TBMM Hükümeti arasında 3 Aralık 1920’de Gümrü Antlaşması imzalandı. Bu anlaşma ile Ermenistan Sevr Antlaşması ile ortaya atılan hayallerinden vazgeçtiğini beyan ediyor ve 1878 öncesindeki Osmanlı-Rus sınır hattını Türkiye-Ermeni sınırı olarak kabul ediyordu. Yine bu antlaşmaya göre; 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sonucunda imzalanan Berlin Antlaşması ile Ruslara bırakılan Kars ve dolaylarını (Artvin, Posof, Şavşat, Ardahan, Çıldır, Kars, Iğdır, Tuzluca, Sarıkamış ve Oltu) geri alacaktık.

Bu antlaşma ile Kars ve çevresi alınmıştır. Misak-ı Millî’nin Doğu sınırı kısmen kesinleşmiştir. Ermeniler Doğu Anadolu’ya yönelik toprak talebinden resmen vazgeçmişlerdir. Türkiye sınırları içinde Ermeni çoğunluğun bulunmadığını kabul etmişlerdir.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —