Burhan BOZGEYİK

Tarih: 27.08.2025 23:15

Şehitlerimizin ve Gazilerimizin Hukukunu Müdafaa (7)

Facebook Twitter Linked-in

Şehitlerimizin ve Gazilerimizin

Hukukunu Müdafaa (7)

Yüreği İslam sevgisiyle dolu, vatanını canından çok seven şairimiz Mehmet Âkif’i dinlemeye devam edelim. Bu fedakar büyüğümüz, yazdığı İstiklal Marşı TBMM tarafından kabul edilince kendisine verilen 500 altını kabul etmemiş bu mükafatını orduya bağışlamıştı. Halbuki o sırada üstünde giyecek bir paltosu yoktu, ayakkabısı yırtıktı. Lütfen bu büyüğümüzün söylediklerine kulak verelim:

“…Ey Cemaat-i Müslimin! Gözünüzü açınız, ibret alınız. Bizim hani senelerden beri kanımızı, iliğimizi kurutan dahili meseleler yok mu, Havran meselesi, Yemen meselesi, Şam

meselesi, Arnavutluk meselesi, bilmem ne meselesi…Bunların hepsi düşman parmağıyla çıkarılmış meselelerdir. Onlar öyle olduğu gibi bugünkü isyanlar da hep o mel’un düşmanların işidir. Artık kime hizmet ettiğimizi, kimin hesabına birbirimizin gırtlağına sarıldığımızı anlamak zamanı zannediyorum ki, gelmiştir. Allah rızası için olsun aklımızı başımıza toplayalım. Çünkü böyle düşman hesabına çalışarak elimizde kalan şu bir avuç toprağı da verecek olursak, çekilip gitmek için arka tarafta bir karış yerimiz yoktur. Şimdiye kadar düşmana kaptırdığımız koca koca memleketlerin halkı hicret edecek yer bulabilmişlerdi. Neuzubillah biz öyle bir âkıbete mahkûm olursak başımızı sokacak bir delik bulamayız.

“Zaten düşmanlarımızın tertip ettikleri sulh şartları [Sevr Muâhedesi] bizim için Dünya yüzünde hayat hakkı, hayat imkanı bırakmıyor. Bu sefer Anadolu’nun bir hayli kısmını

yeniden dolaştım, halkın fikrini yokladım… Baktım ki zavallıların bir şeyden haberi yok. Vakıâ nisbeten havas [aydın] geçinen takım, bu şartların pek ağır olduğunu biliyor, lakin

ilimleri son derece icmalî… Avam ise hiçbir şeyden haberdar değil. Zannediyorlar ki, memleketin kenarı, yani Hicaz gibi, Bağdat gibi, bir iki yer elimizden çıkmakla iş olup bitecek; Rumeli, İstanbul, Anadolu, Suriye yine bizde kalacak, artık çiftçi çiftiyle çubuğuyla; esnaf san’atıyla, dükkânıyla; ulemâ medresesiyle, mektebiyle; tüccar alışıyle, verişiyle meşgul olacak! Heyhat! Düşmanlarımız bizi ne hale getirmek için geceli gündüzlü çalışıyorlar, biz ise hâlâ ne gibi hülyalarla kendimizi avutuyoruz!.. Allah rızası için olsun, şu muâhedenâmenin

[Sevr’in] bizim hakkımızdaki maddelerini okuyunuz. Okumak bilmiyorsanız birine okutunuz da dinleyiniz.

“…Bizi mahv için tertip edilen muâhede-i sulhiye paçavrasını mücahitlerimiz şark [Doğu] tarafından yırtmaya başladılar. Şimdi beri taraftaki dindaşlarımıza, kardeşlerimize düşen vazife Anadolu’muzun diğer cihetlerindeki düşmanları denize dökerek o murdar paçavrayı büsbütün parçalamaktır. Zira o parçalanmadıkça İslâm için bu diyarda beka imkanı yoktur.

“Ey Cemaati Müslimin! Hepiniz bilirsiniz ki, buhranlar içinde çırpınıp duran bu din-i mübin, bu mübarek yurt bizlere vediatullahtır [Allah’ın emanetidir]. Kahraman ecdadımız

bu Sübhanî vediayı [emaneti] siyanet [korumak] uğrunda canlarını feda etmişler, kanlarını seller gibi akıtmışlar, muharebe meydanlarında şehit düşmüşler; Râyet-i İslamı [İslam sancağını] yerlere düşürmemişler. Mübarek naaşlarını çiğnetmişler; yurdun harim-i pâkine yabancı ayak bastırmamışlar. Babadan evlâda, asırdan asıra intikal ede ede bize kadar gelen

bu emânet-i kübraya [büyük emanete] hıyanet kadar zillet tasavvur olunabilir mi? Yoksa bizler o muazzam ecdâdın ahfadı [torunları] değil miyiz? Ağyar [yabancı, düşman] eline

geçen Müslüman yurtlarının hali bizim için en müessir bir levha-i ibrettir [en tesirli bir ibret tablosudur]. Endülüs diyarını gözünüzün önüne getirin. Cihanın en mâmur, en medenî,

en mütefennin iklimi, vaktiyle sinesinde on milyon Müslüman barındırırken bugün baştan başa dolaşsanız, tek dindaşımıza rast gelemezsiniz. Allah’ın vahdaniyetini garbın âfâkına yetiştiren o binlerce minarenin yerlerindeki çan kulelerinden bugün teslis velveleleri aksediyor. Şevketi, medeniyetin, irfanın, ümran müntehasına varmışken birbirlerine düşerek

vatanlarını üç buçuk İspanyola karşı müdafaadan âciz kalan bu zavallı dindaşlarımızdan olsun ibret alalım da İslâm’ın son mültecası [sığınak yeri] olan bu güzel toprakları düşman istilası altında bırakmayalım. Yeisi, meskeneti, ihtirası, tefrikayı büsbütün atalım, azme, mücâhedeye, vahdete sarılalım. Cenab-ı Kibriya Hak yolunda mücâhede için meydana

atılan azim ve iman sahipleriyle beraberdir.”


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —