““Yol Varsa Budur, Bilmiyorum Başka Çıkar Yol” (6)
Hıristiyanların gözünde aziz olan bir isim var: Pavlos. Bu isim aslen Yahudi’dir. Şeytanî bir zekaya sahiptir. Hz. İsa’nın (as) getirdiği din olan İslamiyet’e bağlı olanları kıskanmakta ve kendi kendine “Ben bunları Cehenneme sürükleteceğim” demektedir. Planını yapar. Yahudilikten döndüğünü, Müslüman olduğunu söyler ve kendini bir mabede kapatarak aylarca riyazet yapar. Halk onun “ermiş” biri olduğuna inanır. Pavlos ise o esnada insanları süzmekte ve planına dahil edeceği kişileri aramaktadır. Nihayet üç kişiyi seçer ve her birini yalnız olarak yanına çağırır ve onların her birine teslis inancından birini söyler. Her üçüne de Hz. İsa ile görüştüğünü söylemiş ve Hıristiyanlıkta “teslis” diye bilinen ve şirk olan üçlemeden (Baba, oğul, kutsal ruh) her birine bir tanesini söylemiş ve bunu kendisine Hz. İsa’nın söylediği yalanını söylemiş ve “Bu uğurda kendimi kurban edeceğim. O vakte kadar bunu gizli tutun. Ben öldükten sonra bu inancı insanlar arasında yayın” diye tembihlemiştir. Daha sonra Hz. İsa’ya verdiği sözü yerine getirdiğini söyleyerek testere ile kendisini ikiye biçtirmiştir. Onun ölümünden sonra bütünüyle şirk ve küfür olan ve insanı cehenneme sevk edecek bir inanç olan teslis inancı yayılmıştır.
“Pavlos taktiği” Müslümanlar arasında daha dehşetli şekilde uygulanmıştır. İslam’ın düşmanları en çok bid’aları yaymak için çalışmışlardır. İslamiyet berrak bir süt gibidir. Zerre kadar bir toz, bir necaset içine düşse onu bozar. İslamiyet “sırat-ı müstakim”dir. Yani “dosdoğru yol”dur. Bu dünyadan Cennete gidecek yolu düz bir çizgi olarak düşünürsek, başlangıçtan bir milim bile ayrılınca açı gittikçe büyür ve asla menzil-i maksuda ulaşılamaz.
Sevgili Peygamberimiz (asm) Müslümanların da Yahudiler ve Hıristiyanlar gibi fırkalara ayrılacağını haber vermiştir. Bu hadis-i şeriflere bakalım:
“Yahudiler yetmiş bir (71) fırkaya ayrıldılar, biri hariç diğerlerin hepsi cehenneme girer. Hıristiyanlar yetmiş iki (72) fırkaya ayrıldılar, biri hariç diğerlerin hepsi cehenneme girer. Bu ümmet de yetmiş üç (73) fırkaya ayrılacak, biri hariç hepsi cehennem girer.” (Ebu Davud, Sünnet, 1; Tirmizî, İman,18; İbn Mace, Fiten, 17; İbn Hanbel, 2 / 332).
“Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Bu fırkalardan sadece birisi kurtulacaktır. ‘Bunlar kimdir?’ diye soruldu; ‘Benim ve ashabımın üzerinde bulunduğu yolda olanlardır’ diye cevap verdi.” (Ebû Dâvud, Sünnet, 1; İbn Mâce, Fiten, 17)
Müslümanları bozmak için binlerce komite bin dört yüz seneden beri çalışmaktadır. Bunlar, Müslümanları bütünüyle kendi inançlarına (bilhassa Yahudiliğe ve Hıristiyanlığa) döndürmelerinin mümkün olmadığını çok iyi bilmektedirler. Onun için Müslümanların inançlarını bozmaya, bilhassa bid’aları yaygınlaştırmaya çalışmışlar ve maalesef bunda da başarılı olmuşlardır.
Allah’ın hükümlerden bir tekini bile kabullenmemek veya Müslüman olmayanların hükümlerini hoş görmek, “ bu da olur” demek veya Allah’ın hükümleri için “bu zamanda olur mu?” demek, küfürdür, dalâlettir. Bu inançta ve düşüncede olanların yeri, hadis-i şeriflerde beyan buyrulduğu üzere, ebedî Cehennemde kalmaktır.
Pavlos tıyniyetli İslamın düşmanları, ilk başta İslam kaynaklı örf ve adetlerden başlayıp bunları değiştirmeye ve bozmaya çalışmış, daha sonra işi kademe kademe ileri götürerek nihayetinde “Şeâir-i İslâmiyeye” el atmaya başlamışlardır. Şeâir-i İslamiye, yani İslam’ın sembolü olan temel esaslar İslam’ın muhkem kalesidir. Bu kale yıkıldığında ortada yalnızca isimden ve resimden ibaret bir din kalır ve iman kalmaz.
Şeâir-i İslamiye konusunda Âl-i İmran Suresinin 98-112. âyet-i kerimelerinin tefsir edildiği “İ’câzu’l- Kur’an” isimli eserde yer alan açıklamayı nakledelim:
“İslam’ın tesbit ettiği, devlet-i İslamiyenin tatbik ve icrasıyla mükellef olduğu Şeâir-i İslâmiyyenin bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
1) Zekatın umûmî bir düstur halinde tatbik edilmesi, zekat vermeyenlere fıkhın tayin ettiği cezanın uygulanması 2) Namazın bir düstûr-i umûmî haline getirilmesi, namaz kılmayanlara mezheplerin ihtilafına göre cezalarının verilmesi. 3) Gayr-ı meşru lehviyyatın yasaklanması.
4) İslâmiyyetin kadınlara verdiği hakların tatbik edilmesi. 5) Hac kapısının kayıtsız şartsız açılması. (Ancak din-i İslam’ın müsaade etmediği can ve mal güvenliğinin olmaması gibi hususlar müstesna.) 6) Faizin yasaklanması. 7) Adalet sahibi olanların, yani kebâiri işlemeyen ve seğâirde ısrar etmeyen kimselerin idareye getirilmesi.
Hırsızın elinin kesilmesi. 9) Zina suçuna, dinin tayin ettiği cezanın tatbiki. 10) Cuma gününün tatil olması. 11) Sünnet- i Seniyyeye muhalif bütün icraatların kaldırılması. 12) Herkese lazım olan zaruriyyet-i diniyyenin maarife konulması. 13) İslam’a dil uzatanların, Kur’an’ın tedibiyle terbiye edilmesi. 14) Aleni oruç yiyenlerin cezalandırılması. 15) Mîras hukukunun şer’i çerçevede icra olunması. 16) Kısasa kısas hükümlerinin tatbiki. 17) İçki ve kumarın yasaklanması ve bu günahların işlendiği yerlerin kapatılması vb…” (a.g.e., s. 208-209)